Toplu Hidayet Söyleminden Yeni Bireysel Müslümanlıklara

Türkiye'de islamcılık ve İslami Edebiyat

Kenan Çayır

Türkiye'de islamcılık ve İslami Edebiyat Sözleri ve Alıntıları

Türkiye'de islamcılık ve İslami Edebiyat sözleri ve alıntılarını, Türkiye'de islamcılık ve İslami Edebiyat kitap alıntılarını, Türkiye'de islamcılık ve İslami Edebiyat en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Her kavram bir neslin, toplumsal kesimin, yaş grubunun ve bağlamın izini taşır. Her kavram toplumsaldır, farklı toplumsal kesimlerin niyetleriyle yüklüdür. Başka bir deyişle dildeki bir kelime her zaman "ikinci el"dir.
Roman, yaşamın farklı maddi, sosyal, siyasal, ekonomik ve öznel yanlarının "sembolik olarak kodlanmasıdır" (Lehtonen 2000:13). Bu açıdan roman, yaşamın yeniden üretilmesidir. Bu romanlar İslami edebiyatçıların gözünden gerçekliği belirli bir şekilde sunan ve yaratan metinlerdir. Dolayısıyla İslami romanların analizi, son çeyrek yüzyılda İslami aktörlerin kendilerini ve çevrelerini algılama ve tasvir etme eylemlerini anlamak için önemli araçlardan biridir.
Reklam
(Hidayet romanları yazan) Yazarlar, Batıcı modernleşme anlatılarına karşı söylemlerini örtülü kadın imgesi üzerine kurarlar. Kadının hem Kemalist hem de İslami modernleşme anlatılarında merkezî rol oynaması, hidayet romanlarının neden genellikle kadın ve kadının örtünmesi üzerine kurulduğunu da açıklar. Tesettürlü hâliyle kadın, sadece mevcut Batıcı düzene karşı duruşu sembolize etmez; kadın, örtüsüyle İslami düzenin ve toplumsal ahlakın da omurgasıdır.
İslami hareketlerin ortaya çıkmaya başladığı 1970'li yıllara kadar muhafazakâr-İslami çevrelerde roman, Batı kaynaklı bir tür olduğu için eleştirilmekteydi. Örneğin İslami çevrelerde sıkça referans verilen Cemil Meriç'e göre sınıf kavgalarıyla ortaya çıkan roman, toplumsal bir hastalığın ve tedirginliğin ürünüdür. Roman başlangıcından beri "ifşa"dır: "Kahraman, evlerin damını açar, bizi yatak odalarına sokar" (Meriç 1994: 119). Bu açıdan Osmanlı'da romanın olmama sebebi de açıktır Meriç'e göre: "Osmanlı'nın ne yaraları vardır ne de yaralarını teşhir etme hastalığı... İnanan bir toplumda, pürüzlerini yok etmiş bir toplumda, hayalî çözüm yolları aramaya ihtiyaç duymayan bir toplumda romanın ne işi var?" (Meriç 1994: 119-120).
1980'lerde İslami hareketlerin yükselişi ve modernleşme projesinin sorgulanması, Türkiye'deki laik demokratik siyasal sistemin en azından bazı Müslüman vatandaşlar için artık "inanılır bir anlatı" sağlayamadığının göstergesidir. Bu bağlamda medeniyet ve İslam üzerine bir mücadele alanı olarak İslami romanların ortaya çıkışı, İslami öznelerin seküler anlatılara karşı çıkma ve yeni öyküler anlatma/yaratma çabası olarak okunabilir.
Seküler modernleşmeci ve ulusalcı aktörlere benzer biçimde İslami hareketler de Batı emperyalizmiyle mücadelelerini kadın bedeni üzerinden yürütürler, alternatif modernleşme projelerini kadın bedeni aracılığıyla tasarlarlar. Arap dünyasındaki İslami hareketlerde de kadın, "düşman saldırılarına karşı son kale (Haddad 1998: 21)" olarak sunulur. Kadının örtüsü ise Batı'nın kültürel emperyalizmine karşı son sınır noktasıdır.