Fakat ayrı bir yolum var benim... Tek de değilim bu yolda. Bizim gibilerin sürüsüne bereket. Bambaşka insanlarız bizler... Hiçbir kurala uymuyoruz. Hesabımız ayrı görülmeli... Bambaşka yasalar yapılmalı bizler için... Çok sert yasalar... Kökümüz kazınmalı! Çünkü kimseye bir yararımız yok. Dünyada boşu boşuna yer kaplıyor; başkalarının yolunu tıkıyoruz... Suçlu kim? Kendimiz... Yaşama isteği yok bizde! Kendi varlığımız karşısında duygusuzuz... Serseme dönmüştüm. Bu çocuk gibi duru bakışlı; dev yapılı adam; yüzünde acı bir gülümseme; kılını bile kıpırdatmadan kendini hayatın dışına çıkarıyor; kökü kazınması gerekli bir insan sayıyordu. Bir serserinin kendini bu denli horlamasıyla ilk kez karşılaşıyordum.
...
Benim o güne kadar karşılaştıklarım; hep kendilerinin suçsuz olduğunu ileri süren; bunu yalanlayan; apaçık gerçekleri görmezden gelen; başarısızlıklarını alınyazısına; kötü insanlara bağlayan kimselerdi.
...
Orada otur; bekle beni! Ama bekle ha!
- Çok mu kalacaksın?
- Hemen geliyorum. Bir dakika sonra!..
Bir anda karanlık dar bir sokağa daldı; gözden kayboldu. Bir daha görünmemek üzere...
- Maksim! Oradaki hayatımız aklıma geldi ... Ondan sonra gezmediğim yer; görmediğim şey kalmadı ... Ama bir türlü avutamadım kendimi! Şu dünyada kendime bir yer bulamadım.
Sonra elinde kitapla yaklaştı; yanı başıma oturdu; çekine çekine:
- Şey ... dedi. Bir şey sormak istiyorum da ... Hayat düzenini anlatan bir kitap yok mudur? Nasıl yaşamak gerektiğini öğreten? Hangi davranışların zararlı; hangilerinin zararsız olduğunu bana anlatsın ... Ben ne yapacağımı şaşırıyorum ... Önce iyi sandığım şey; sonradan kötü çıkıyor.
...
Bir arasan diyorum ... Nasıl davranılacağını öğreten bir kitap vardır belki ... Bulursan oku bana.