Ah, çektiğim acılar! Belimin ağrısı, ayaklarımın ağrısı, o taşların çökertici ağırlığı, yorgunluk sayıklamaları, hayaletvari ölümlerimiz! Nereye kadar, Tanrım, nereye kadar? Bu denli acımısızca cezalandırılmak niye? Geçmişimi taradım. Paris'teki garson kız yüzünden mi? Napoli'deki üç fahişe mi yoksa? Cezamı çektim Tanrım, sürekli karşıma çıkan kredi kartı borcumu öder gibi hem de. Kapat artık şu hesabı. Bir fırsat tanı bana. Biraz huzur ver.
Babam, zavallı ihtiyar! Bozguna uğradığını biliyor, ama kabullenemiyordu...
Yenilgi dibe bir çöksün hele, diye geçirdim içimden, işin gücünü ve yaşını aştığını anlasın, o zaman küreği fırlatıp eve döner. Tanrı geyikleri korusun.
Yüzünde hüzün ve acı ifadesiyle dönüp baktı bana; hırpalanınış gözler, hırpalanmış bir ihtiyar ve birden geçmişten bir resim çaktı beynimde; babam dokuz yaşındaydı, yoksul bir İtalyan kasabasında, babasının yalanlarından biriyle tuzağa düşmüş, yüzünde biraz önce gördüğüm ifade. Hüzün verici bir işti insanın yüzüne silinmemek üzere kazınan kırışıklıklar. Nefret ettim yüzünde gördüğüm hüzünden.