Bürokrasi çarkı kendi içinde ruhsal çarpıklığa uğrattığı kişilerle, payesiz insanlarla, domuzlaştıkça domuzlaşıyor ve büsbütün umacı bir bela görüntüsüne giriyordu.
«Beni her seferinde linç ederler. Her seferinde kollarımı, bacaklarımı, beynimi toplar yerli yerine yerleştiririm. Ve uzaktan bakarım kanımı yalayan köpeklere.»
Ve herkes kendini biraz kahraman, biraz anlaşılmamış sanatçı, biraz yarınki kuşakların insanı olarak görür, bu dünyalardan habersiz yaşayanlara da, beyin ve yürek fukarası birer kakavan olarak bakardı
Konuşmacı, önünde mikrofon, bağırıyordu:
«Güneş sizlerin üstünden doğacaktır. Güzel günler yakındır. Sağ olun var olun.»
Ne bir alkış, ne bir «yaşa». Sadece put kesilmiş öyle bakan bir kalabalık.
Konuşmacı elini kaldırmış, sözcüklerin üstüne basa basa bağırıyordu:
«Benim canım kardeşlerim, o güzel günleri hep birlikte yoğuracak, doğmamış güneşleri doğuracak, pişmemiş aşımıza soğuk su katanları hep birlikte kurutacağız…»
Çıt yok.
“ - Diplomatın tarifini biliyor musunuz? Diplomat, bir elinde yemek tabağı, öteki elinde içki kadehi varken, karşısındaki hanımın sigarasını çakmağıyle yakabilen kişidir. “