Baharda, günün en güzel vakti şafaktır. Hava yavaş yavaş ağarırken, dağların siluetleri ölgün bir kızıla boyanır, üzerlerinde leylak rengi bulut huzmelerinden bir yol oluşur.
Adamın biri geceyi birlikte geçirmemizden sonra her sabah bir mektup göndermeyi adet edinmişti; ama artık bana kızgındı ve bu nedenle de mektup yazmaz olmuş, hatta geçen gece de şunları söylemişti: "Boşuna yorma çeneni! Sana asla geri dönmeyeceğim!"
Ertesi gün adamdan hiçbir şey gelmedi, hiçbir işaret; ben de bitkin ve ümitsizce "Yazmayacağım derken ciddiymiş demek! Ne kadar acımasızmış!" diye düşündüm .
Öbür gün hüzünlü bir yağmur çiseledi; saatler bir salyangoz gibi ağır ağır ilerliyordu, öğlen oldu; ama hala hiçbir şey yoktu. Unutmuştu beni belli ki. Akşamüzeri verandada otururken, delikanlının biri şemsiyesinin altında ondan bir mektup getirdi. Mektubu parçalarcasına açtım. Sadece bir mısra: "Sürekli çoğalıyor sular yağmurda... " Ama bu tek satır, aşk sözcükleriyle dolu bir mektuptan çok daha anlamlıydı benim için.