Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Yeni Enerji Kültürü

Luce Irigaray

Yeni Enerji Kültürü Hakkında

Yeni Enerji Kültürü konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.

Hakkında

Doğadan ve doğamızdan ne zaman koptuk? Nefes almayı nasıl unuttuk? Sessizliği nerede kaybettik? Arzularımız nasıl oldu da erkek egemen bir bakışın insafına terk edildi? Feminist psikanalizmin kült ismi Luce Irigaray, Batının dayattığı ve ruhun bedene, erilin dişiye tahakkümü şeklinde formüle edilebilecek kültürel kimliğe ilişkin sıkı sorular yönelten bir bilge. Doğanın yapay teknik ve kurallara tabi kılınmasını buyuran kimlik, doğal enerjimizi kaale almayan ve gelişmesine izin vermek yerine onu bastıran kalıplardan oluşuyor. Freud’un "boşaltılmasını" önerdiği enerji, Irigaray’a göre geliştirilmeli, dönüştürülmeli ve hatta "öteki" ile paylaştırılmalı. Bu yeni enerji kültürü, bedenin doğal hayata yabancı ve giderek düşman bir modele tabi kılınmasını değil, tinselleştirilmesini amaçlıyor. Felsefe, psikanalizm ve yoga alanlarında yüksek birikim ve geniş deneyimlere sahip yazar, psikoloji ile deneme arasında gidip gelen bu kitabında, Doğu ve Batının gelenekçi kültür kalıplarının ötesinde inşa edilmesi gereken yeni bir enerji kültürünün teorik imkânlarını sınıyor.
Tahmini Okuma Süresi: 2 sa. 16 dk.Sayfa Sayısı: 80Basım Tarihi: Ocak 2012Yayınevi: Pinhan YayıncılıkOrijinal Adı: Une Nouvelle Culture de L'energie
ISBN: 9786058770348Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak
Reklam

Kitap İstatistikleri

Kitabın okur profili

Kadın% 87.5
Erkek% 12.5
0-12 Yaş
13-17 Yaş
18-24 Yaş
25-34 Yaş
35-44 Yaş
45-54 Yaş
55-64 Yaş
65+ Yaş

Yazar Hakkında

Luce Irigaray
Luce IrigarayYazar · 8 kitap
Luce Irigaray (3 Mayıs 1930, Belçika), yapısalcılık sonrası gelişen ve etkili olan Fransız feminist felsefenin ünlü üç isiminden biridir. Bu eğilime postmodern feminizm denilmesi de söz konusudur. Feminist teorisyen, psikanalizci ve edebiyat kuramcısı. Fransız feminizminin kendisiyle birlikte diğer önemli iki ismi Hélène Cixous ve Julia Kristeva'dır. Her biri kendi başına ve özgün bir düşünür olan bu üçlü, hem feminist felsefenin hem de daha kapsamlı olarak genel kuramsal alanın en etkili düşünürleridir. Irigaray'da diğerleri gibi Lacancı psikanalizden etkilenmiştir, ve diğerleri gibi o da öznellik, cinsellik, dil, arzu gibi meselelerde önemli açıklamalar getirmiştir ve bunlar üzerinden etkili bir kuramsal alan oluşturmuştur. Luce Irigaray, felsefe çalışmalarına psikanalizi dahil eder; bir yandan sürekli bir ilgi olarak Alman felsefesine göndermede bulunur hem de öte yandan Jacques Lacan ve Jacques Derrida gibi yapısalcılık sonrası teorinin önemli isimlerini değerlendirir. Bu bakımdan onun çalışmaları hem derinliği hem de çok yönlülüğüyle güç okunabilen ya da anlaşılabilen çalışmaların bir parçasıdır. Irigaray'ın kuramsal terimlerini, çalışmalarının sürekliliğinde devamlı olarak gündeme getirdiği ve yeniden tanımlama çabası içinde olduğu söylenebilir. Genel savı bakımından Irigaray, özellikle felsefede ataerkillik eleştirisi üzerinde yoğunlaşır ve kadının yeni bir dil ve yeni bir söylemsellik gereksini içinde olduğunu belirtir. Bu bağlamda ikili bir yönelimi olduğunu söyleyebiliriz: Birincisi ataerkilliğin felsefe alanındaki yerini ve boyutunu incelemek; ikincisi ise buna karşıt olarak dişil kimliği tanımlamak. Tam da bu noktada temel bir sorunla karşılaşır Irigaray; ataerkil çerçeveye teslim olmaksızın bu ikili işlem nasıl gerçekleştirilebilir. Bu noktada kadın ile erkek arasındaki düzeni ve iktidar dengesini tersine çevirmektir. Kadına özgü toplumsal bir formun geliştirilmesi için düşünceler üretir. Bunun dişil öznelliğin oluşturulmasıyla gerçekleşeceğine inanır ve dolayısıyla kadını erkekleştiren mevcut sistemin dilini ve terimlerini kabul etmenin bir tehlike oluşturduğu düşüncesinden hareket eder. Burada kadın erkek eşitliği fikri reddedilir, asıl mesele erkek gibi olmamak olarak ele alınır. Birinci dalga feminizm ve ikinci dalga feminizmlerde görülen eşit ücret, eşit haklar için mücadele bu durum içinde ikincil dereceden öneme sahiptirler. Asıl mesele toplumsal, kültürel ve dilsel sistemin kendisiyle mücadele edebilmektir. Irigaray için kadının toplumsal dışlanması ve felsefeden dışlanması bir ve aynı sürecin ürünüdür. Mitolojileri ve Platon'dan itibaren felsefi söylemi inceleyerek bu düşünceleri temellendirir. Örneğin Platon'un ideal devletinin göründüğünün aksine eşitlikten uzak olduğunu, oradaki kadınlarında "erkek" olarak bulundukları tekcinsiyetli bir yapıda olduğunu belirtir. Mitolojik söylemde ise Medusa ve Antigone hikâyeleri Irigaray'ın önemle üzerinde durduğu hikâyelerdir.