"Baba oğulun izlemeleri gereken bir yol var. Bir çift mermisi kalmış bir tabanca, bir market arabası, ayaklarında lime lime olmuş pabuçları hariç pek bir eşyaları yok. Beslenmek, barınmak için bazen yoldan uzaklaşmalılar. Her adımın bin bir zorlukla atılması bir yana, tarifsiz tehlikelere, bilinmezliğe doğru, yaşamı itmeyi sürdürmek için, parçalanmayı biraz olsun duraklatmak için. Anlamsızlıkları düşünecek halleri de zamanları da yok. Baba yine de her fırsatta bir anlamlandırma çabasına girişiyor. Ayağa kalkıp ilerlemek zorundalar, bu yüzden sıklıkla yola dönüyorlar. Oysa, yolun nereye götürdüğü uzun zaman önce belirsizleşmiş. Manzara insana devam etmeye, yolu takip etmeye, yolun sonunda hacıların amaçladığı gibi güneye, denize, biraz olsun ılıman insanlara ulaşmaya imkân verecek olanak sunmuyor."