Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Esir Şehir Üçlemesi 3. Kitap

Yol Ayrımı

Kemal Tahir

Yol Ayrımı Gönderileri

Yol Ayrımı kitaplarını, Yol Ayrımı sözleri ve alıntılarını, Yol Ayrımı yazarlarını, Yol Ayrımı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsanoğlu, deli değilse, korkar mutlaka... Saplantılarımızdaki korkunun bize saçma görünmemesi, yüz binlerce yıldan arta kaldıkları için... Bunlar, gerçek sebeplerini yitirdiğimiz korkuların tortusu... Kadir’i savunmak için konuşmuyorum. Bu açıdan bakılırsa, hepimiz biraz köle değil miyiz?
“Süprüntü mü? Amma yaptınız...”
“Şu bakımdan süprüntü... Bir devlet müzesinin değerini kat kat artıracak bir tabloyu satın alıp duvarınıza asmışsınız da, yıllardır bir kere bile bakmamışsınız. Daha korkuncu, bakmışsınız da hiçbir şey anlamamışsınız. Koca bir salon dolusu kitaplarınız var, duvarları kaplamış baştan başa... Hepsi maroken ciltli... Çoğu tek kalmış dünyada...
Reklam
“Kadir’in böyle oluşunda, savaş yıllarındaki yoksullukların payını düşündüm. Sürekli açlık, insanın iliklerini boşaltırmış... Bu boşluğun yerini de, yavaş yavaş korku dolduruyor galiba... Korku iliklerinize işledi de, sizi alt etti mi, köle olmaktan nasıl kurtulacaksınız? Fukara evlerin köşeleri bucakları süprüntülerle doludur tıklım tıklım... İrili ufaklı şişeler, paslı çiviler, yamrı yumru delik kaplar, her boyda, her renkte paçavralar... Meşin kırpıntıları. Bir sürü kırık dökük... Eski püskü... Bizim ev böyleydi. ‘Bir gün lazım olur,’ diye saklıyorduk. Hiçbirinin lazım olduğu zaman bulunup kullanıldığını görmedim. Yoksulluğun verdiği korku, bize yıllarca süprüntü bekçiliği yaptırdı. Bu süprüntü bekçiliği yalnız yoksulların işi değil... Zenginler de bir başka çeşit süprüntü bekçisi... Yalnız bekçilik edilen süprüntünün cinsi değişiyor. Hisse senetleri... Tahviller... Değerli taşlar, gümüş takımları, halılar, kürkler... Tablolar... Durmadan artırılmak istenen para... Dünyayı kavrayacak kadar genişletilmesine çabalanan iş... Bunlar da bir çeşit süprüntü...”
Sizi sevmez mi? Elbette sever... Ama bu sevgi onurlu insan sevgisi değildir. Köle sevgisi bu... Bakarsınız birden düşmanlığa dönüvermiş... Çoğu zaman kendisi de farkında olmaz bunun... Fark ettiği zaman da üstünde durmaz pek...” Bir garip güldü: “Bilirsiniz bu sevgileri siz... Orospu sevgisidir çünkü...
Çerkeslerin ‘köle soyu’ dediklerinden değil... Ben köle ruhlu doğanları söylüyorum. Bunlar ikiye ayrılır: Köle yaşayıp köle ölenler... Köle oluşlarından faydalanarak, ilk fırsatta öteki köle doğmuşları köle gibi çalıştıranlar...” “Kadir hangilerinden?” “Kadir, insanları kendi çıkarı için köle gibi çalıştırmaya hazırlanıyor. Eğer bir yerde tökezlenmezse, köle işletenlerin en kıyıcısı olacak... Babası yedek subaymış... Yüzbaşılıktan emekli... ‘Binbaşı’ diyor. Bu kadarcık olsun, yalan söyleyecek. Anası bir kayyumun kızıymış... ‘Paşa kızı’ dedi. Tuttuğu yol, yalansız söktürülmez. ‘Atak değildi. Yumuşak başlı görünürdü,’ dediniz. Yanlış... Her şeyi hırsla istiyor. Ama bu hırs, onurlu erkek hırsı değil... Köle hırsı... Canı neyi isterse alacak, hak etsin, etmesin... Gücü yeterse zorla... Yetmezse ayaklarınıza kapanıp ağlayarak... Yalanlarını tutsanız, yüzleri kızarmaz bunların... Biraz üsteleseniz, doğruyu alırsınız ağızlarından... Direnme nedir bilmezler. Kendilerini alçaltmaktan tat duyuyorlar sanırsınız!”
“Ömründe hiç sevmemiş... Hiç mutlu olmamıştır ömründe... Haklısınız, güçlü sayılmaz!” Bir yudum içti. İçini çekti. “Evet, çok zor böyle çetrefil bir yürekle yaşamak...”
Reklam
Gerçekten güçlü kadın, kocasını haksız bile bulsa yüzüstü bırakamaz yedi yıl kürek cezasının altında... Ölüm ki, yaşamaya karşı haksız düşmenin son boğumudur; bizde, anaların ezici çoğunluğu, körpe dulluklarında çocuklarının üstüne başka erkek getirmezler. Mahpusluk da bir çeşit ölümdür. Mahpus adamla, ‘Ben haklıyım, sen haksızsın’ davası görülmez. Bunlar hep, herifin dışarı çıkmasına bırakılır. Nermin Hanım, bana kalırsa, çok haklı olduğu halde bu açıdan gene de haksızdır.
Murat, önce bir şey anlamadı: “İlgili bakanlığa havale? İlgili bakanlık? İlgili?” Yavaş yavaş yırttı kâğıdı hınçla... Tıpkı, yıllarca kan davası gütmüş bir kıyıcı insanın düşmanını öldürmesi gibi... Tadını çıkararak... “Neresi bu ilgili bakanlık? Azrail mi?” Kâğıt parçalarını sepete bıraktı, pislik sıvaşmış gibi, ellerini yağmurluğuna sildi.
“Tamam... Bize gelmez particilik marticilik... Çünkü bizim millet vur deyince öldürür. Parti açıldı mı, biz birbirimizin gırtlağına neden sarılırız? Partiye giriyorsun hemşeri, anladık, ama dinden çıkıp da mı giriyorsun? Halkçı da senin din kardeşin... Neyi bölüşemiyorsunuz, baba mirasını mı? Halkçıları tutanların sevincini görmelisin... Sanki, düşmandan kale almış her biri... Ne olmuş? ‘Sayım suyum yok,’ deyip savuşmuş... Savuşur... Keyfinin kâhyası değilsin ya... Kâr umdu açtı, zararı gördü kapattı. Bunca yılın koca bir Fethi Bey’i... Cevahir taşı yere düşmekle değerinden ne kaybeder? Durduğu yerde nasıl açtıysa, gene pundunu bekler, birini daha açar. Ölüme çare yok bu dünyada... Yenicami’de yazdırıp pullu dilekçe mi verdindi, ‘Aman bize parti aç,’ diyerek... Kendi açtı, kendi kapadı. Bunlar benim akıl erdireceğim işler değil. Dünkü gazeteler mi yazdıydı, partinin kapandığını? Yok, önceki gün... O sabah partici milletini görmeliydiniz beyim... Babalarını gömmekten geliyorlar sanırdınız.”
“İnsanın başına bu memlekette her şey gelir, bunların en önünde akıl almaz alçaklık, en sefil kişisel çıkar, en korkunç aptallık vardır. Sonunda, en yüksek makama çıkmışlar için bunun özrü: ‘Haberimiz yoktu’... Ne demek, ‘Haberimiz yoktu’? Suçtur bu, suçtur... Hem de en bağışlanmaz, en sefil suç...”
Reklam
Ne demektir ‘Köylü bizim efendimiz?’ Köylü kim, bir koca Gazi Paşa kim? Laf gelimi bir laftır bu... ‘Vatan millet yoluna zorlatmaktayım,’ anlamınadır. ‘Köylü takımına efendi dedikse, gerisini anlamalı,’ demektir. Bunca padişah gelip geçmiştir. Osmanoğullarından... Bunca tarih kitapları yazılmıştır ki, eşşek yüküyle yazılmıştır. Bak bakalım birinde
Dadal efendiKitabı okudu
“Aman bedesten! Saray işidir bu takım! Sultan sarayları işidir! Aman aman bizi duyunuz bedesten! Altında sultan yatmış, şehzade doğurmuş bir takımlardır! Gün görmemiş Gürcü odalıkların, Çerkes cariyelerin ve de halisinden Moskof cariyelerinin ve de Alman çeşarından yesir gelmiş sarı saçlı Engürüs cariyelerinin el emeği vererekten ve de göz nurları dökerekten işledikleri yatak takımıdır! Vay ki bedesten, bugün sana ne mutludur ki, sihirli ve de okunmuş ve de uğurlu yatak takımını getirmiştir Ali Çavuş! Kısır karılar ikiz doğurur bu yatak takımında yatınca... Kısır herifler, iki doğurtur, komşulara aman imdat demeden...” “Tüh Allah belanı versin Ali’lerin yüz karası!”
“Düşündüm biraz ama... Düşünmesem de senden başkası aklıma gelmezdi. Çünkü gizli örgütlerde çalışanlar, çoğu zaman işleri, karşı çıkan arkadaşlara yükletirler. Kanundur.” “Anlıyorum.”
Kamil beyKitabı okudu
Dümbüğü bilemedin mi Dümbüğü? Sizin oralarda ne derler? Gidi mi derler, kodoş mu derler? Pezevenk diyeyim de anla!’ diye bağırdı. Herif şaşırdı: ‘Bildim Dümbük... Dümbüğe nolmuş?’ diye sordu, ‘Dümbüğe n’olur teres! Dümbük dümbüktür.
“Sokuldum! Evet, ‘Bozuk!’ diye bağırıyor Celâdet Bey... ‘Bozuk!’ diyor da başka bir şey demiyor!” “‘Ulan senden iyi bozuk mu olur dümbük!’ diyen çıkmıyor mu?”
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.