Yüzyılın Aşkları

Can Dündar

En Eski Yüzyılın Aşkları Sözleri ve Alıntıları

En Eski Yüzyılın Aşkları sözleri ve alıntılarını, en eski Yüzyılın Aşkları kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bende bu cehennem gi.bi yürek olmasa Bende deli rüzgar gibi hasret olmasa Bir de cana can katan o sevdan olmasa Ah bu hayat çekilmez.
Çiğdem Talu bunun heyecanıyla o yaz Hey dergisine sürp­riz kararını açıkladı. Artık yabancı şarkılara Türkçe söz yazma­ yacaktı. Haberin altındaki spotta daha da önemli bir karar duyuru­luyordu:
Reklam
Bundan sonraki çalışmalarını tamamen besteye yönelten Çiğdem, Eu­rovision 1975'in sinyal müziğini yaratan Melih Kibar'la işbirliği yapıyor.
Artık ayrılmaz ikili haline gelen Melih Kibar ve Çiğdem Talu, o yaz, zafer sarhoşluğu içinde Polonya'nın Sapot kentinde yapılacak müzik festivaline gittiler.
Melih Kibar Bizim, Çiğdem'le esas yakınlaşmamız galiba bu festivalde oldu. Yani normal ilişkilerde söylenen lafları birbirimize etmeye başladığımız yerdir Sapot. Ondan sonra artık kartlar açık oynanmaya başlandı; ama hep bunun dışarı yansımasını engelledik biz. Çünkü bunu insan­ların salt kadın erkek beraberliği olarak yorumlamaya eğilimli olmala­rı bizim içimizi acıtıyordu, çünkü dışardan bakınca, "Koca kadın, gen­ cecik -bugünkü tabiriyle 'çıtır'- sevgilisi mi var?" diyecekler; böyle şeylerden Çiğdem de çok korkardı, bana da ters geliyordu.
Döndüklerinde artık besteci ve söz yazarı olmanın ötesin­ de iki sevgiliydiler. Ama aralarındaki yaş farkı, ikisinin de kafasında soru işare­ti yaratıyordu:
Reklam
Melih Kibar Sanki birsenaryo yazılmıştı ve biz o senaryoyu oynuyorduk. Çiğdem'in etrafa karşı sorumluluklarında yanlış resim, imaj verme korkusu, be­ nim de, "Hay Allah, bak benden 12 yaş büyük!" kaygısı kafamda yer etmişti. Ben o sene Boğaziçi Üniversitesi'ni bitirdim, arkadaşlarımızla bir k u t l a m a g e c e m i z v a r d ı . O , h a y at ı m d a t e k k ı r ı l d ı ğ ı m a n d ı r. Ç i ğ d e m ' i n beni artık iyice sahiplendiği dönemlerdi. Ben değil ama Çiğdem çok sahiplendi, ben kendimde o hakkı görüyor muydum, görmüyor muy­ dum, yani neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmiyordum. Bir aleme girmişim, herkes bana "besteci" diyor, "bravo" diyorlar, ödüller veri­ yorlar, yurtdışında festivallere götürüyorlar, ben ne olduğumu anla­ madım. Kimya mühendisliği mi yapacağım, bestecilik mi yapacağım? Çiğdem, "Herkes kimya mühendisi olabilir, ama besteci olamaz," gibi laflar ediyordu. O mezuniyet gecesi, benim sekiz yıl üç gün içinde Çiğdem'e kırıldığım tek, yarım saat 45 dakikadır.
Bana ilk ve son kez kadınlık kaprisi yaptı: O gece biz arkadaşlarımızla kızlı erkekli buluşacağız, ama hiç kimse sevgilisini, nişanlısını, eşini, dos­ tunu getirmeyecek, tek tek sınıf olarak buluşacaktık. "Hayır, ben de geleceğim," dedi Çiğdem... "Ama Çiğdemciğim böyle böyle..." Çiğdem'in her zaman çok müşfik ve anlayışlı yaklaşımları olduğu için bunu anla­ mamasına önce hayretle, sonra kızgınlıkla baktım, "Tamam peki git­miyorum," dedim. Böyle boynumu büküp oturmuşum, sonra, "Haydi gidiyorsun," deyip göndermişti, ama Çiğdem'e kırıldığım tek an bu­ dur, bunun dışında başka bir şey yoktur.
Bu kaygıların eşlik ettiği bir yakınlaşma sürerken mecburi bir ayrılık geldi, kapıya dayandı.
Melih Kibar kimya mühendisliği yüksek lisansı yapmak üzere İngiltere'ye gidiyordu. Türkiye'de besteleri listeleri sallar­ ken o, 4 Ekim günü babasıyla bir uçağa atlayıp Londra'ya uçtu. Ve gittiği gece, bir fırtınaya yakalandı:
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.