Tadında bir hikaye kitabı. Bazen acaba biraz daha detay yazıp, roman havasına sokamazmıydı diyor insan, çünkü öyle güzel gidiyor ki olsa okunur ama sonra düşününce bir cümle ötesi tüm anlatımı sıkıcı bir hale getirebilir mi acaba, daha fazla detay içe gelen bu hoşluğu boğar mı? Bunun tereddüdü insanı fevri davranmaktan geri adım attırıyor. Hikayenin ana karakterleri Ferit, Oya ve Bulut'un hayatları bir şekilde farklı türlerde de olsa acılara bezenip Tepeköye kadar gelmiş ve birleşmiş. Aslında Oya ve Feridin hayatı bir birine daha paralel. Başkan Samet aslında ne köy ne ilçe, bugün ki tabiriyle bir belde de başkanlık yapıyor, okuyan az biraz bunu kavrayabiliyor. Hikayenin asıl meselesi, herkesin içine maddi kokusuyla beraber manevi kokusu sinen dere, dere insanın dünyayı kirleten yönünün temsilcisi rolünü üstlenmiş, vahşi sanayi ve kapitalizmin insanlara ödettiği bedelin bir yansıması. Hikaye bence çok güzel okumak gerek...