Ehl-i Sünnet ulema arasında tevhid-i ulûhiyet ve tevhid-i rububiyet diye keskin bir ayrım yoktur. Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat imamları tevhid-i ulâhiyet ve rububiyet ayrımına göre hareket etmiş değildirler.
Vâhid ism-i şerifi Cenâb-ı Hakk'ın zatta tevhidini ifade eder ve O bildiğimiz, gördüğümüz bütün varlıklardan başkadır. Cenâb-ı Hakk'ın zatı hakkında aklımıza her ne geliyorsa "Cenâb-ı Hakk ondan başkadır, ondan fark- lıdır, ondan münezzehtir" diyeceğiz.
İki ekol (Mâtürîdiyye ve Eş'ariyye) arasında akıl ile naklin bağdaştırılmasındaki kısmî yorum ve metot farklılığından kaynaklanan, tâli sayılabilecek meselelerdeki bu ihtilaflar bir yana bırakılırsa, onları bid'at ve dalâlet (uydurma ve sapkın) sayılan mezhep, akım ve düşünce çizgilerinden ayıran müşterek özellikleri, üzerinde ittifak
Ameli hatalarda, üç yanlış, bir doğruyu götürebilir. İtikâdi hatalar ise, bir yanlışın bütün doğruları götürdüğü hatalardır. Meselâ, "Kader yok" demek, bütün doğruları götürür ki bu, "Allah her şeyi bilemez, O cahildir!" demenin örtülü hâlidir…
Şu hususu özellikle vurgulamak isteriz: İslamî ilimlerin her şubesi ve dahi akâid ile kelâm ilmi kadınların da bilmesi, öğrenmesi gereken bir ilimdir. Hele hele günümüz bâtıl cereyanlarının günden güne şiddetlendiği bir ahvâlde akîde bilgisinden mahrum bir kimsenin mevcut bulunması, tabiri caizse tehlikeye davet çıkarmaktır.