Çok yavaş gelişir bende yaşam yönelmeleri - dinazorlar gibi : gövdesinin ucundan gelen bir sinir uyarısının beynine ulaşması birkaç saniye süren... Benimkiler daha da uzun - yıllar sürüyor!
İsmi etrafında birçok polemik ve siyasi tartışma yapılan şair hakkında Cemal Süreya'nın tespiti, bütün bu polemik ve çekişmelere set çekecek niteliktedir: "Şimdilerde Nazım Hik met'i değerlendiren iki aşırı uç belirmiş bulunuyor: kimi yazar onu dünyanın en büyük şairi olarak anarken, kimi yazar da sadece siyasal bir bildirinin taşıyıcısı olarak görmek istiyor. Kuşkusuz bu iki ucun ikisi de siyasal bir tavırdan çıkıyor. Hele sosyalizme karşı olanların Nazım Hikmet'in üstünü çizerken ileri sürdükleri karotlar bütünüyle şiir dışı şeyler. Bununla birlikte Nazım Hikmet'i tapınılacak bir şair olarak görmeyi isternek de, sanırım, önce gerçekçilik açısından, onun anısına hayınlık etmek olacaktır."
kansere yakalanmadım daha yakalanınam da şart değil başbakan filan olacağım yok meraklısı da değilim bu işin bir de harbe girmedim sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
ve daha ne kadar yaşarım
insanca yaşadım diyebilirim
başımdan neler geçer daha
kim bilir.
bindim tirene uçağa otomobile çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu
yazılanın otuz kırk dilde basılır Türkiye'mde Türkçerole yasak
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarıının
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnıının teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim
Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'te 961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparınağa yeltendiler beni sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün 52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmaını istediler
kırk sekizirnde Barış madalyasının bana verilmesini verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya
1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevrnem
üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu ve on dördümden beri şairlik ederim
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak, yani ağır bastığından.
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.