Geçtiğimiz senelerdeki Kudüs çalışmalarımda bana rehberlik eden bir kitaptı lakin tamamını okuma fırsatım olmamıştı. İkinci kitap birkaç ay önce yayınlanınca bunu fırsat bilip bir an önce okuyup bitirdim. Bitirdim dediğime bakmayın dönüp tekrar tekrar okuyacağım elbette.
İki gözümün çiçeği, "زهرة المدائن" olan güzel şehir, KUDÜS'ÜMÜZ
Gitmek için can attığım, özlediğim anlarda açıp resimlerini inceleyerek, okuyarak o hasreti dindirmeye çalıştığım bir kitap kendisi. Yani bende ki yeri bambaşka.
Benim gibi içinde Kudüs geçen her şeyi okumaya çalışan, kitaplığında Kudüs rafı bulunan ve yüreği Kudüs'te olan biriyseniz bu kitabı mutlaka okumalısınız.
Kitap genel itibariyle Kudüs'te bulunan yapılar üzerinden bir anlatımla ilerliyor. Bu sayede tarihimizin ve dedelerimizin bizlere emanet ettiği bu mübarek topraklardaki varlığımızın farkına varıyorsunuz.
İnşaAllah birgün Kudüs topraklarında gezerken elimde bu kitap olacak
Bir keresinde, devletlerarası kongrelerden birinde idik. Bir Cezayirli ile bir Tunuslu'yu konuşurlarken gördüm. Fransızca konuşuyorlardı. Kendilerine şöyle latife ettim:
"Yahu ben yanınızda Filistin müftüsüyüm; sizler iki Arapsınız: toplantımız, Arap devletlerinin meselelerini görüşme toplantısı ama sizler Fransızca konuşuyorsunuz. Bu nasıl iş?"
'Hocam, mazur görün,' dediler. Bizim kültürümüz Fransızcadır. Arapça avam lisanını konuşabiliyoruz. Fakat derin mevzuları ifadeye Arapçamız kafi gelmiyor. Fransızca konuşmaya mecbur oluyoruz. Böyle yetişmişiz..."
'Fransa, sizin ülkelerinizde ne kadar kaldı?'
Yüz sene kadar...
'Peki, Osmanlılar kaç sene kaldı?"
'Dört yüz seneden fazla...'
'Acaba sizin dedeleriniz, babalarınız, sizin böyle Fransızca bildiginiz gibi Türkçe bilirler miydi?"
'Hayır..."
Onlar böyle cevap verince, ben de artık fırsatı kaçırmadım, Yahu adamlar yüz senede size anadilinizi unutturmuş. Kendi lisanıyla konuşmaya mecbur hale getirmiş de, Osmanlı dört yüz senede sizi kendi dilini konuşmaya mecbur etmemiş. Üstelik kendi gençlerine Arapça öğretip sizin beldelerinize vali, kaymakam, kadı diye göndermiş. Bu devlet mi istilacı?" dedim."
ALİ ULVİ KURUCU
Kudüs tılsımlı bir şehirdir. Farklı dinlerden, mezheplerden nice insan bu küçücük coğrafyada iç içe yaşamaya çalışmaktadır. Müslüman'ı, Hristiyan'ı, Musevi'si; Eyyübilerin, Memlüklülerin ve Osmanlıların hoşgörülü yönetiminde birbirlerini kırmadıkları gibi aynı yönetim altındaki mezhepler de kardeşçe yaşamayı bilmişlerdir. Filistin topraklarındaki Müslümanların çoğu Şafi'dir örneğin. Osmanlı yönetim sisteminde ise Hanefilik ağırlıktadır. Ancak bu fark hiçbir zaman toplum içinde bir ayrışmaya sebep olmamıştır.
Gördük ki burası sadece ne bir cami imiş ne de bir mescid. Burası Allahu Teala'nın yeryüzünde kendisine ayırdığı iki önemli araziden biriymiş. Burası arzın arşa açılan kapısı imiş.