17. yüzyılın ortasından itibaren, özgür düşürımeye ve felsefeyle bilimi kaynaştırmaya çalışan düşünürlerin çoğu, Descartes'ın tüm fikirlerini benimsemeseler dahi kendilerine Kartezyen diyorlardı. Spinoza da öyle.
Gerek cahil insanlar gerekse idealist düşünürler, mantık çarpıklıkları yanı sıra, maddeye ilişkin bilgilerinin yetersizliği
nedeniyle, gözleyebildiğimiz ve gözleyemediğimiz her şeyin cevherini, madde ötesi "varlık"larda ararlardı. Dolayısıyla açıklaması yapılamayanın "yaratılması" ve "düzenlenmesi"nde ilk akla gelen, "tanrı" adını verdikleri madde ötesi "güç" olurdu, Böyle basit yoldan yapılan açıklamalar bazen, istisnai öğeler olarak bilimsel gerçeklere uydurulsa bile, genel ve felsefi düzeyde çökmeye mahkumdur.
''VIII. yüzyılda Vasıl bin Ata (?-748) ve onu izleyenierin meydana getirdiği Mutezile akımı, İslam felsefesinde usçuluğu ve usa aykırı bulunan dinsel inançlara karşı çıkmayı gerçekleştirmiştir. Ünlü gizemci Hasan Basri'nin öğrencisi olan Vasıl bin Ata, büyük suçlu (Mürtekibi kebir) konusunda öğretmeniyle anlaşamayarak ondan
Sühreverdi'nin mantığı "ruh" safsatalarından arındırılabilseydi, ışığın maddeye, maddenin ışığa dönüşebildiği, dolayısıyla ışığında bir kütlesi olduğu, yani onun da bir madde olduğu bilimsel gerçeğini ilk ortaya koyan Einstein değil de ilkel bir halde de olsa Sühreverdi olabilirdi. Tıpkı materyalist tarih anlayışı ve evrim teorisinin Marks'tan, Darwin'den çok önce İbn-i Haldun'da tomurcuklandığı gibi.
Yine Sühreverdi'de, maddenin yok olmayıp dönüştüğü ve dünyamız da dahil her şeyin "ol" demekle değil, bir dönüşüm ve evrim sonucu oluştuğu gerçeğini rahatlıkla görebilmekteyiz. Kuşkusuz o, evrimin ilk maddesi olarak tanrı-ruh'a işaret etmektedir; ancak Sühreverdi'nin bu noktadaki belirlemesinde adı geçen tanrı-ruh'un, kutsal kitaplardaki Tanrı olmadığı, aksine maddeye -daha doğrusu maddenin katı biçimine- dönüşebilen ışık olduğu -ve onun dönüşümüyle oluşan maddenin tekrar ışığa dönüşebildiği- şeklinde oldukça bilimsel saptamalar görüyoruz.
Ne yazık ki üretkenliğinin daha başında iken karşılaştığı "dinsizlik" suçlamalarıyla katledilmesi, çalışmalarının geliştirilmesini engellemiştir.
Felsefe, bir sezgi işidir, (ilham, vahiy, hadis) felsefe yapmak, peygamberlik yapmak demektir. İnsan özvarlığını (nefsini) eğiterek, yavaş yavaş ve basamak basamak ışığa doğru yükselir. İnsan ışığa yaklaştıkça, ışığın aydınlığı artar. Sezgi yoluna bir kez girildi mi, gittikçe güçlenir insan. Her basamağın aydınlığı, insanı, bir yukarıdaki basamağın aydınlığına çeker. Böylelikle, ışıklar ışığının, her anlamı kapsayan büyük aydınlığına ulaşılır. Gerçek felsefe, mantık oyunlarına başvurmak değil böylesine bir sezgi merdivenine tırmanabilmektir. Anlamlar alemi, sözcüklerle anlatılmaz ve mantık oyunlarıyla tanıtlanamaz. İnsanlar, ona bir başlarına ulaşabilirler. Felsefe, onlara sadece bu yolu göstermekte yardımcı olabilir.
İbn-i Rüşdçülük, birçok bakımlardan Hıristiyan Kilisesi'yle çatışmaktadır. Evren ilksiz ve sonsuzdur, (Hıristiyanlığa ve İslamiyete göre, evrenin başı ve sonu vardır, yaratılmıştır ve yok olacaktır), yokluk diye bir şey yoktur (Hırıstiyanlığa ve İslamiyete göre, Tanrı evreni yoktan var etmiştir), ruh bedenle göçüp gider (Hıristiyanlığa ve İslamiyete göre, ruh ölümsüzdür), Tanrının bağışı insanı ölümsüz kılamaz, (Hıristiyanlığa ve İslamiyete göre insanı tanrının bağışı kurtarır ve ölümsüz kılar), insan usu (aklı) Tanrıyla aynı şeydir. (Hıristiyanlığa ve İslamiyete göre, insan Tanrı'nın yaratığıdır, eksiktir ve suçludur, aşağılanmıştır ve düşmüştür, bu yüzden de usuyla kendini kurtaramaz ve ancak Tanrı'nın bağışını dileyebilir).
"Batı, Yunan felsefesini ve özellikle Aristoculuğu İbn-i Rüşd'ten öğrenmiştir. Yapıtları Latinceye çevrildiği zaman hayranlık ve coşkuyla karşılanmıştı. İbn-i Rüşd, Aristoteles öğelerini Farabi ve İbn-i Sina'dan almakla beraber, onlardan ayırarak Aristoteles'in maddeci yanını işlemiştir. Bu yüzdendir ki İbn-i Rüşd öğretisi XII. yy'da Hıristiyanlığa aykırı bulunarak suçlanmış ve yasaklanmıştır. Örneğin Hollandalı düşünür, Herman van Riswik, İbn-i Rüşdçülüğünden ötürü 1512' de yakılmıştır.