Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gelenek ve Görenekler

Profil
Kore’de de aynı bakış açısı
Şimdi zorlansan bile çocuklarını iyi yetiştir, onlar senin gelecekteki servetin ve sigortan.
Reklam
Lohusa kadına kırmızı kurdele 🎀 takılması da bundandır...
Türk Canavarları Sözlüğü
Türk Canavarları Sözlüğü
Köylüleri asıl zorlayan, baskı altına alan, aydın çevreler değil, toplumun zorlamalarıydı. Her anlarında, bir şey yiyip içerken, herhangi bir törendeyken, başkalarıyla bir yerdeyken hepsi, diğerlerinin kontrolleri altında hareket ediyorlardı. Var olan kurallara hepsi, sorgusuzca inanıp boyun eğiyorlardı. Bu kuralların tartışılabileceği, akıllarının ucundan bile geçmiyordu.
Sayfa 452Kitabı okudu
Geleneğe sahip çıkmak, onu romantize ederek dondurmak ve mumyalamak demek değildir. Bu geleneğin dinamik ruhuna aykırı bir tutumdur. Amaç geleneğe uzaktan hayran hayran bakmak değil, onu her an diri tutmak ve onunla her gün yeniden dirilmektir. Sezai Karakoç'un dediği gibi diriliş ruhunu kuşanmadan geleneği yaşatmak ve onunla hayatiyet bulmak mümkün değildir. Koruyup kollamak adına geleneği bir odaya hapsetmek, onu nefessiz ve ışıksız bırakmak demektir. Oysa gelenek ancak nefes aldığında üreten, yaşayan, çoğalan ve doğuran bir kaynak haline gelir.
Peki "Hiçbir delil-i mantıkiye istinad etmeyen bir takım ananeleri, akideleri" nasıl değiştirecektik? Bu konuda "akılcı bir gelenek kuramına doğru" başlıklı makalesinde Karl Popper, geleneklerin de akılcı eleştiriye açılmasının önemini vurgulayarak, geleneğin açık bir toplumda, gözlem ışığında eleştirilmesi gerektiğini söylüyor. Örneğin, gelinin mutlaka bakire olması gerektiği geleneği, kız ve erkek gençleri evlilikten önce her türlü cinsi temastan men eden bir yasadır. Halbuki evlilik ideal halde bir ömür boyu sürmesi beklenen bir birlikteliktir. Bu birlikteliğin tek bağı cinsiyet olmamakla berabe, cinsiyetin, hele erken yaşlardaki büyük önemi inkar edilemez. Bu nedenle henüze evlenmemiş gençlerin cinsiyet konusunda tecrübe edinmeleri önemli olduğu gibi, cinsi ihtiyacın biyolojik bir ihtiyaç olması nedeniyle, çeşitli nedenlerle evlenmek istemeyen veya evlenemeyen insanları da cinsi ilişkiden mahrum kılmak doğru değildir. Genç kızları evlenene kadar bakire tutma geleneğinin önünü kesebilmek için yasa dışı veya yasal çareler üretilmiştir. İslam toplumlarının bazı kesimlerinde uygulanan ve bugünlerde Türkiye'de ciddi bir tartışma konusu olan mut'a nikahı bunlardan biridir. Benzer tedbirlerin alınamadığı yerlerde, bekar olmak mecburiyetleri olan mesela bazı Katolik din adamlarının kendilerine din terbiyesi almaları için emanet edilen küçük çocuklarla cinsi ilişkiye girdikleri çok ender olmayan suçlar arasındadır.
Sayfa 488Kitabı okudu
Reklam
“insanların gelenekleri, dallardaki yapraklar gibidir, biri gidince, biri gelir.”
Sayfa 885 - Oğlak YayınlarıKitabı okudu
Gelin ve At ...
Gelin atının erkek olması töre olarak şarttı. Gelin kısrak atla götürülmezdi. Gelinin ilk çocuğunun erkek olmasına faydasının olacağı inanıldığından ve erkek çocuk istenmesinden dolayı gelin atının aygır olması gelenek olmuştu, şarttı... Gelenek gereğince önce "ileriki yenge" olan oğlan yengesi atına bindi. Oğlan yengesinin ardından gelin atına bindirildi... Atın dizginleri gelinin yerde yürüyen kardeşinin elindeydi. Ayrıca gelinin küçük amcası "koltukçu" oldu. Koltukçu, kendisi yaya olarak yürüyüp atın üzerindeki gelinin koltuğundan yol boyunca tutarak ilerleyeceklerdi. Bu iki yakını gelinin güvenle gitmesini sağlayacaktı... "Geriki yenge" olan kız yengesi de gelini ata yerleştirip at binince, zurnacı Abdul Usta Türkistan havasına asıldı. Zurna Türkistan havasıyla gelinin ata bindiğini haber veriyordu. Bu düğündeki diğer kişilere "At bin !" demekti... Bir süre daha Türkistan havası çalıp ileriki yengenin ardından gelin atının yola koyulmasıyla Abdul ustanın zurnası yol havasına döndü. İleriki yenge, gelin ve geriki yenge sıralamasının ardından gelin alayı yola koyuldu... Ama bir gelenek vardı; bu üç atın arasından geçilmezdi. Bu üç at bu yüzden yakın yürütülüyordu... Kazayla, dalgınlıkla, yanlışlıkla veya bilmeden atlı, yaya, çocuk, kadın her kim aralarından geçerse "makar", yani düğün alayı durdurulur, zurna susar; o kişi tekrar geri geçirilerek makar ve davul zurna devam ederdi...
Gelin, At ve Koç ...
Gelin, at ve koç; kutsallık derecesinde üç değerli öğe bir aradaydı. Türkler koçu, koyunu; at gibi hep sevmişlerdir... Koçboynuzları başına bitişik olarak kesiliyor, evlerin ön cephesine bir güç timsali olarak çakılıyordu... Koç başının gücü temsil ettiğine inanıldığı gibi atbaşının da koruyuculuğuna inanılırdı. Atın kafa kemiği, nazara karşı koruyucu olarak bir kazığın başında ekin tarlalarına çakılır, meyve ağaçlarının çatalına koyulurdu. At kafası uğur sayılır, ürünün bol olmasına faydası olacağına inanılırdı. At, şaman ölü gömü törenlerinin de yegane öğelerindendi.
Gelenekler...
Geleneğe bağlı kalma ya da bir kenara bırakılmış gelenekleri canlandırma isteği yalnızca tarihe karşı çıkmak değil, aynı zamanda kendi halkına karşı çıkmak anlamına da gelir.
Reklam
Thales'ten üniversitelerimizdeki hocalara, en hayalci mütefekkirlere ve onların fikirlerini çalanlara kadar, hiçbir filozof ,yaşadığı sokağın adetlerini etkileyememiştir. Niçin böyle? Çünkü insanlar metafizikle değil âdetlerle kendilerine yün çizerler.
26 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.