Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İnceleme Araştırma Tarih Sosyoloji

Profil
336 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Gazi Nutuk'  ta anlatır.  "Şeri'ye komisyonuna mensup hoca efendiler",  özellikle Ankara Mebusu Hoca Mustafa Efendi, saltanatla hilafetin ayrılamayacağını ileri sürdüler. Tartışma uzuyordu. Gazi, önündeki sıranın üstüne çıkarak yüksek sesle şu beyanatta bulundu:  Hâkimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye ilim icabıdır diye, müzakere yolu ile, münakaşa ile verilmez. Hâkimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk milletinin hâkimiyet ve saltanatına el koymuşlardı, bu tasallutlarını altı asırdan beri devam ettirmişlerdi. Şimdi de Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hâkimiyet ve saltanatını, isyan ederek kendi eline, bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emr-i vâkidir... olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir... Ve Mustafa Kemal Paşa, "Meclis ve herkes"e bir ültimatom verdi: Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir...(Nutuk-s.458-459) Cumhuriyetin gerekliliğini ve adım adım Cumhuriyet'e giden zorlu süreci araştırmış incelemiş ve biz okurları tam da Cumhuriyetimizin 100. Yılında bu kıymetli eserle buluşturmuş sevgili Taha Akyol. Kendisine teşekkürü borç bilirim.
Neden 29 Ekim?
Neden 29 Ekim?
.
Taha Akyol
Taha Akyol
Neden 29 Ekim?
Neden 29 Ekim?Taha Akyol · Doğan Kitap Yayınları · 202311 okunma
Bataklık bir zemin üstüne dayanıklı ve büyük binalar yapılamayacağı gibi, genellikle şuurunu kaybetmiş bir milletin de hayatında kalıcı bir düzen sağlamak mümkün değildir.
Reklam
Kötü okullar kibrit çöpü gibidir. Bir dakika kadar etrafını aydınlatır ve sönerler. Halkın zihnindeki karanlık deryanın dağılması için, büyük ve parlak fenerlere ihtiyaç vardır.Ve ben, doğduğum köyde bir aydınlık feneri olmak istiyorum.
Kapitalizm ile demokrasi arasındaki evlilik sona erdi. Şiddet ve hainliğin erkeklere unvanlar kazandırdığı bir dünyaya doğru hızla yol alıyoruz. Bu dünyada neler olacak? Bolca kan ve gözyaşı olacak. Şimdiden 8 milyar insanın dünyaya fazla geldiği, dünya nüfusunun 5 milyarın altına inerek yoluna devam etmesi gerektiğini söyleyen fikir önderleri var. Birkaç milyar insan ölürse sorunlarımız aşılırmış. Ne kadar yaratıcı ve insancıl bir fikir! Demokrasiyle kapitalizmin boşanmasının ardından faşizm ve diktatoryanın hâkim olduğu bir dünya arayışının tam ortasındayız.
Türkiye herkesin kendisi gibi düşünmesini isteyenlerin ülkesi.
Sayfa 146Kitabı okudu
Sanat, direnendir: Ölüme, köleliğe, alçaklığa, utanca direnir. Direnmenin bağrında yaşam vardır. Yaşamın özü ise eylemselliğe bağlıdır.
Reklam
Politik toplumun varlığı, politik bir anlaşmaya , bir uzmanlaşmaya varılmasını gerektirir. Barış içinde günlük toplumsal varoluşun anahtarı, bu uzlaşmanın koşullarını yansıtan yasaların dayattığı kısıtlamalardan çok, bunların uygar davranış olarak içselleştirilmeesidir.
Sayfa 239Kitabı okudu
İnsanların çoğalıp insanlığın azaldığı bir döneme denk gelmişim gibi hissediyorum.
Bu insanların içinde yaşadığı rahat ve güvenliği görünce, cinsiyetlerin bu kadar birbirine benzemesinin beklenebilir bir şey olduğunu hissettim. Erkeğin gücü, kadının sevecenliği, aile kurumu ve mesleklerin ayrımı, fiziksel güç çağında yalnızca militan gerekliliklerdir. Nüfus dengeli ve bereketli olduğunda, fazla çocuk devlet için bir lütuf yerine uğursuzluktur. Şiddetin nadir görüldüğü, evlatların güvende olduğu bir yerde, verimli bir aileye fazla gerek yoktur, hiç gerek yoktur aslında. Böylelikle, cinsiyetlerin çocukların ihtiyaçlarına göre uzmanlık kazanmasına gerek kalmaz.
Ulus Nedir?
Modernleşme süreci, çoğu zaman taklit ettiği modernizmin kendisi gibi, kendisinden önce gelen her şeyi kendisinde toplar, ki bu da kendini icat etmeye, kendini oluşturmaya ve unutmaya dayanan yeni anlatıların kurulmasını gerektirir. Aslında, modern bir ulus olmanın zorunlu bir koşulu olarak, bütün ulusların kendi kökenini unuttuğu gözlemini yapan da ulusalcılığın öncü kuramcısı Ernest Renan'dır.
Sayfa 217Kitabı okudu
Reklam
Fransız Cezayir'inden Japon Kore'sine ve Amerikan Filipinler'ine kadar uzanan örneklerden biliyoruz ki, sömürgeci güçlerin teşvik ettiği modernleşme ilk başta hıfzısıhhanın, temizlik ve arınmanın şifresiydi - sahnenin bu şekilde temizlenmesi, daha sonraki sınıfsal temizlik için model işlevi görüyordu. Bir süreç olarak modernleşme, ilk başta, toplumun zorla sağlıklı hale getirilmesi, ulusal bedenin temizlenip kirlerden arındırılması olarak anlaşılıyordu.
Sayfa 217Kitabı okudu
Türkiye'deki Garbiyatçı hegemoninin sınırlarında sürekli olarak, Doğu ile Batı arasındaki o ayrıştırılamayan kuşağa ait olan sefiller yaratılmaktadır. Bunlar ya ulusal olmakla birlikte yeterince modern değildir, ya da modernlerdir ama yeterince ulusal değillerdir. Kamusal eylem ve sözün işaretlenmiş alanlarını ve sınırlarını ihlal ettikleri ölçüde -Kürtler, Aleviler, türbanlı kadınlar, gayrimüslimler, travestiler, kent yoksulları, isyankâr öğrenciler, sadık olmayan aydınlar... hepsi değişen toplumsal bağlamlarda- şiddet yoluyla aşağılık, sefil olarak gösterilmiş ve Türkiye tarihi içinde kolayca gözden çıkarılabilir hale getirilmişlerdír.
Sayfa 208Kitabı okudu
ŞARKİYATÇILIK/GARBİYATÇILIK
Bir Şarkiyatçı olarak Bernard Lewis, Osmanlı hanedanı ve imparatorluğundan farklı olarak belirli bir nüfusa sahip doğal bir birim oluşturacak Türkiye ülkesi fikrinin, hatta bir ulus olarak Türkler fikrinin Avrupalı Türkoloji ilmi sayesinde mümkün olduğunu büyük bir gururla beyan eder.44 Ne büyük çelişkidir ki, bir gerçeklik olarak Şark, Batılı iktidar içinde şekillenen Batılı kategoriler olmaksızın temsil edilmemektedir.
Sayfa 204Kitabı okudu
ŞARKİYATÇILIK/GARBİYATÇILIK
Eğer tarih içi boş bir zaman değil de içinde kişinin kendini merkeze yerleştirmeye çalıştığı duraksız bir süreçse, Türkiye'de şimdiki zamana ilişkin olayları analiz ederken, tarihin rolü, daha doğrusu bastırılmış ve inkâr edilmiş tarihin rolü mutlaka hesaba katılmalıdır. Günümüzde Türkiye'deki ulusalcıların benimsediği millilik ve "laiklik" söylemlerinin, Batı'nın sömürgeci pratikleri ve Türkiye ile ilgili Şarkiyatçı görselleştirmeleriyle beslenen uzun ve yüklü bir tarihi var. Türkiye'nin "modernliğe" adım atmasıyla oluşan ani kopuşla bastırılan geçmiş, şu an içine fazlasıyla nüfuz ediyor. Dolayısıyla kopuşun getirdiği "kayıp", modern öznelliğin kurucusu sayılabilir. Özne, bu "kaybı" harekete geçirerek kendini modernlik sahnesinde yeniden konumlandırmaya çalışıyor. Başka bir deyişle, Türkiye tarihinde yaşanan travmatik deneyimlerin çökelmiş belleğini içinde barındıran Garbiyatçılık geçmişi diri tutuyor. Öte yandan, "kayıp" ötekiler yaratmak ve onları aşağılamak üzere "egemenliğin" icra edilmesinin kanalını oluşturuyor.
Sayfa 201Kitabı okudu
Din Ve Kanun
Kanunların çokluğu ve kanun yapılmasının giriftliği, bir toplumda “çürümüş bir şeylerin olduğunu”* gösteren güçlü bir emaredir ve artık kanun çıkarmaya son verilerek insan yetiştirmeye başlanması gerektiğine işaret eder.
96 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.