Cenab-ı Hak hadsiz enva'-ı nimetini nev'-i beşere
zemin yüzünde neşretmiş.
Ona mukabil, o nimetlerin fiatı olarak, şükür istiyor.
O nimetlerin zahirî esbabı ve ashabı, tablacı hükmündedirler.
O tablacılara bir fiat veriyoruz, onlara minnettar oluyoruz; hattâ müstehak olmadıkları pek çok fazla hürmet ve teşekkürü ediyoruz.
Halbuki Mün'im-i Hakikî, o esbabdan hadsiz derecede o nimet vasıtasıyla şükre lâyıktır.
İşte ona teşekkür etmek; o nimetleri doğrudan doğruya ondan bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacını hissetmekle olur.
İşte Ramazan-ı Şerif'teki oruç, hakikî ve hâlis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır.
Şükrün mikyası; kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir.
Şükürsüzlüğün mizanı; hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram helal demeyip rast geleni yemektir.