"Zümer ve devamında gelen diğer Hamim Sureleri neden "Seb'ul-Mesani/tekrarlanan yedili" olmasın?" Nitekim biz, Kur'an'a Giriş adlı eserde bunun mümkün olduğunu dile getirmiştik. Bunun ardında da, bu sûrelerin muhasara döneminde inmiş olması yatmaktaydı. Fakat daha sonra bunun böyle olmadığını gösteren iki hususu fark ettim. Bunlardan biri, "Biz sana Seb'ul-Mesani'yi ve Kur'an-ı Azim'i verdik" ifadesinin geçtiği Hicr Suresinin Zümer ve diğer Hamim sûrelerinden önce indirilmiş olması idi ki, bu durumda Seb'ul-Mesani'nin Hamim Sureleri olduğunu söylediğimizde, "sana verdik" ifadesini anlamlandırmak zor olacaktır. İkincisi ise Seb'ul-Mesani ile kast edilen şey Hamim Sureleri olacak olsa, bu sûrelerin fazileti ile ilgili olarak yukarıda verdiğimiz rivayetlerde bunun bir şekilde yer alması, Hz. Peygamber tarafından ifade edilmesi gerekirdi.
"Herhangi bir beşerin Allah ile konuşması olacak şey değildir, ancak Allah ya vahyeder, ya perde ardından konuşur yahut bir elçi gönderir ve izni ile dilediğini bildirir." Bu ifadenin anlamı şudur:
Allah'ın insanlarla konuşması sadece şu üç yoldan biri ile olur;
-Vahiy, ilham, kalbe bir bilgiyi yerleştirme veya rüya yolu ile olur ki Hz. Musa'nın annesine ve oğlunu kurban etme olayında Hz. İbrahim'e yapılan konuşma böyledir.
-Kelamını bir cisim üzerinde yaratarak sesini işittirir. Bu durumda din- leyici konuşmacıyı göremez, çünkü O, zatı itibariyle görünmezdir. Ayette geçen "perde arkasından" ifadesi, vahyi getiren meleğin, bazı özellikleri itibariyle İlahi Zat'ı idrak edememesi, O'nun sesini duyması, ama kendini görememesi demektir. Nitekim Musa'nın ve meleklerin Allah'la konuş ması böyle olmuştur.
-Allah beşere meleklerden birini elçi olarak gönderir ve melek ona vahyi iletir. Musa dışındaki peygamberlere vahiy böyle gönderilmiştir. (Zemahşerî)
Araştırmacılar Hz. Musa'nın Allah'tan vahiy olarak aldığı Tevrat'ı İbranca mi yoksa başka bir dille mi yazdığı konusunda ihtilaf etmektedirler. Bu tartışmayı alevlendiren noktalardan biri de, Hz. Yusuf zamanından Hz. Musa zamanına kadar İsrailoğullarının Mısır'da yaklaşık dört yüz yıl kalmış ve bu süre içerisinde Mısır içinde ve dışında birçok kültürle ilişki kurmuş olmalarıdır. Bu durum bazı araştırmacıları Tevrat'ın önce Mısır Hiyeroglif yazısı ile yazılmış olduğu şeklinde bir kanaate sevk etmiştir.
Bu sûrenin iniş sebebi ile ilgili rivayetlerin azlığının sebebi şu açıdan gayet açıktır; bu sûre Hz. Peygamber'in Kureyş tarafından muhasara altında tutulduğu ve inananların büyük çoğunluğunun Habeşistan'a hicret etmek durumunda bırakıldığı bir ortamda indirilmiştir. Bu durumun Hz. Peygamber'le olan ilişkilere, ona sorulan sorulara, ondan yapılan rivayetlere ve hareketlerinin izlenmesine dek birçok alanda önemli sonuçlar doğurması kaçınılmazdır.