Toplumun geleneksel kesimlerinde, açık seçik doğrudan iletişim kurmak genellikle "ayıp" sayıldığından, kelimelerin altında yatan anlamların anlaşılması beklenir; söylenenleri yüzeysel düzeyde anlayan kişi, "saf" biri olarak algılanır.
Ortaöğretim programları her öğrenciyi dağınık tip hâline getirmeyi amaçlamış görünüyor. Bu talihsiz yeniyetmeleri, her şeyi üstünkörü okumak zorunda bırakıyor, materyal bolluğundan herhangi bir konuyu özümsemekten ve derinlemesine kavramaktan alıkoyuyorlar.
"Çok zeki olabilirsiniz, dünyadaki bütün kitapları okumuş olabilirsiniz ve onlardan alıntılar yapabilirsiniz ama kendinizi bilmiyorsanız yüzeysel olanın ötesine nasıl geçebilirsiniz ki?"
"Her şeye yüzeysel olarak dokunuyoruz. Oysa yaşam yüzeysel değildir, o dolu dolu yaşamamızı ister ve bizler yüzeysel bir yaşam sürdüğümüz için yalnızca yüzeysel tepkiler veriyoruz."
İnsanın yapmış olduğu her eylem belli bir yöntem çerçevesinde gerçekleşir. Yapılan işi anlamlı ve yararlı hale getirmek için bu kaçınılmazdır. Yöntemsiz yapılan her faaliyet, faydasız olacağı gibi kendisinden sonrası için de bir zemin hazırlamaktan mahrum olacaktır. Bunu yazı yazmak içinde söyleyebiliriz. Söylediklerimizin belli bir düzeni,
Belli bir zamanda var olan “A” ilmi, süreç içinde geliştikçe kendisine yeni yollar açarak muhtelif ilim dallarını meydana getirmiştir. Böylece “A” ilmine bağlı olarak ortaya çıkan yeni ilimler de zamanla kendi içerisinde derinleşmeye başlamış ve müstakil bir ilim dalı haline gelmiştir. Bu durum süreklilik arz ederek her dönemde farklı isim ve
Sosyal bilimler çatısı altında mühim bir yere sahip olan “Tarih” durmaksızın ilerleyen ve gelişen bir alandır. Kişisel ve toplumsal geçmişin anlamlı bir hale gelmesi, insana doğrudan etkisi olması onu geçmiş alanından tarih sahnesine çıkartır. Tarih sahnesinde yer alan geçmiş ise artık kişilerin ve toplumların hayatlarında önemli bir tecrübe ve
“Ellerinde sahibine ulaştırılmak üzere altın, gümüş ve elmas taşlarla bezenmiş çok kıymetli bir emanet vardı. Canı pahasına bu emaneti korumak ve sahibine teslim edebilmek için canhıraş hale geldi. Yolu uzundu ve azığı emanetin yerine ulaşması ümidiydi. Kuvvetli bir imanla yola koyuldu. Yolculuğunda kıble rüzgârları ona yoldaş oldu. Buna rağmen
Serhan Yücel’in genç sayılacak bir yaşta Demokrat Parti’nin bünyesinde yer alması, bilgi ve tecrübe açısından onun kitap çerçevesinde bakış açısını güçlü kılan en önemli özelliğidir. Daha önce yaptığım Demokrat Parti okumasında elde ettiğim bakış açısının üzerine, meseleye Serhan Yücel’in penceresinden eğilmek bu anlamda faydalı oldu. Kitabın
Cem Eroğul, kitabın çeşitli baskılarına yazmış olduğu önsözlerde kendisi ve kitap hakkında değerlendirmelerde bulunurken hâkim bakış açısının, benimsemiş olduğu Marksist değerler olduğunu söylüyor. Dönemi ve Demokrat Parti’yi Marksist bakış açısıyla yazdığını söylemesi, metnin anlaşılmasında anlamlı bir zemin meydana getiriyor. Niyetini ve bakış
KAYBOLAN ŞEHİRLERE MEKTUPLAR
Özlemek, kendisinden yoksun kalınması mümkün olmayan bir duygudur. İnsanoğlu mütemadiyen özlemle yoğrulmaktadır. Bunu bir çeşit ıstırap olarak kabul edenler olduğu kadar hayatını bu duygunun hazzına bırakarak yaşayanlar da vardır. Özlemle beslenen insanlar, içinde oldukları anın kıymetini geçmişlerinden yola çıkarak
Pupa Yelken: Amerikalı Tolstoy
Salah Birsel, 1919’da zor bir dönemde Bandırma’da hayata gelmiş. Ve 80 yaşında 1999’da İstanbul’da hayata veda etmiştir. Ortaöğrenimini İzmir’de Saint Joseph Fransız Okulu ve İzmir Erkek Lisesi’nde tamamlamış. Ardından İstanbul Üniversite’si Hukuk Fakültesine, iki sene sonra da Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne
Süleyman Âşık’ın doktora tezi olarak hazırlamış olduğu eser, metodolojik olarak sistemli bir yol izleyerek çalışma alanı itibarıyla anlamlı bir bütüne ulaştırılmıştır. 1980 darbesinin gerçekleşmesine neden olan hadiseler verilerek, Turgut Özal’ın siyaset sahnesine çıkışının arka planı incelenmiştir. Sivil siyasetin yeniden inşasına başlanılan 1983