Merhabalar,
Malum koronalı moronalı karantinalı kısa çalışma ödenekli işsiz güçsüz günlerimde açtığım ve sizlerin değerli destekleriyle her geçen gün büyüyen Youtube kanalımın bugün 17. günü.
1 Nisan tarihinden başlayarak iki ay boyunca neredeyse her gün bir kitap incelemesi bir de edebiyat sohbeti olarak devam ettiğim kanalıma Haziran ayı
Herkese merhaba.
Bizim için küçük yapan için çok büyük bir sorundan bahsetmek istiyorum. Okunan kitapların sağdan soldan kopyalanarak alınan incelemelerinden. Bu şekildeki okurların neyi ıspat etmek istediklerini anlamış değilim ve inanın sadece kendilerini kandırmaktan öte bir şey yaptıklarını sanmıyorum.
İki gündür iki farklı kadın arkadaşın
Tebessüm 🙂
İnsanlara yenilik lâzım!
Adam, cami önünde kör bir dilenci görür.
Ertesi gün dilenci yine aynı yerdedir ama bu defa
kör değil, topal olmuştur. Üçüncü gün dilenci yine
oradadır ve bu defa sağır ve dilsizdir.
Adam hayretle "Yahu dilenci bey" der "Her
gün değişiyorsun, bir gün kör, bir gün topal..."
Dilenci tebessüm eder: "Ne yapayım beyim, iyi iş yapmak için hep yenilik gerekiyor! "
#alıntı
"Ahmet Haşim, 1919 Anadolusunun İçler Acısı Halini Anlattığı Mektubunu" dönemin Manisa milletvekili Refik Şevket Bey'e göndermişti. Bu mektubu her Türk vatandaşının defalarca okuyup beynine kazıması lazımdır!
“sevgili refik,
ihtimal sana fazla yazıyorum. fakat ben bundan memnunum. bulunduğum noktalardan sana doğru uçurduğum bu
Vay kurban
Dağlarının, dağlarının ardı
Nazlıdır
Uçurum kıyısında incecik bir yol
Gider dolana - dolana
Bir hastan vardır, umutsuz
Belki Ayşe, belki Elif
"Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun. lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok, burada dursun."
Birhan Keskin, fakir kene
"Sabahları kitap mürekkebinin kokusunu içime çekmeyi severim."
#BİLİYOR_MUYDUNUZ?
"Âşık Mahzuni Şerif'in bütün besteleri ve şiirleri 1985 yılında kitaplaştırılmıştır. Fakat Abdurrahim Karakoç’a ait 5 adet şiir de sanki Mahzuni Şerife aitmiş gibi kitabın içinde yer almıştır. Durumu öğrenen Avukatı olayı Abdurrahim Karakoç’a açıklayarak;
'Yaptığı ayıp sen bana vekâletini ver Mahzuni’nin canına okuyayım'
İsa aleyhisselam bir ağacın altında dua eden birini gördü. Dikkatlice baktığında adamın ayakları yürümeyen bir kötürüm olduğunu anladı. İki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise baras hastalığı olduğu anlaşılıyordu. Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi dua ediyordu:
“-Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana
Dağlarının, dağlarının ardı,
Nazlıdır.
Uçurum kıyısında incecik bir yol
Gider dolana dolana,
Bir hastan vardır, umutsuz,
Belki Ayşe, belki Elif
Endamı kuytuda başak,
Memesinin, memesinin altında,
İmam-ı Ebû Hanife’nin babası Hz. Numan bir gün derede abdest alırken suyun üzerinden geçmekte olan bir elma görür. Elmaya uzanır, alır ve ısırır, tam o sırada aklı başına gelir ve elmayı ağzından çıkarır. Elmadan yememişti ama suyundan biraz tat almıştı.
“Eyvah” dedi kendi kendine.
“Sahibi olmadığım bir şeyi ısırdım. Hemen sahibini bulup helallik
Bişr-i Hafî Hazretleri
Nefeslerin buhar olup savrulduğu ilik donduran bir kış günü. Gün doğalı çok olmuştur ama genç adam yeni yeni doğrulur. Gözlerinde bir ağırlık vardır, şakakları zonklar. Hep öyle olur, eğlence ile geçen gecenin sabahı mahmurluk basar ve kulakları uğuldar. Karnı tok, sırtı pektir ama huzursuzdur. O sıra kapı çalınır. Hizmetçi
Nette tanışan iki genç, arkadaş
olurlar. Zaman içinde sıkı bir
dostluğa dönüşen beraberliklerini
zedelememek için hiçbir zaman
birbirlerini görmemeğe, fiziki
özelliklerinden bahsetmemeye karar
verirler. İsimlerin, şekillerin
olmadığı, sadece ruhların
derinliklerinden gelen en samimi
duyguların dile getirildiği, zaman ve
mekan
Hakiki aptal,o boş kağıdın üzerine hiçbir yazı yazamamış olan degil,saçma sapan , kör topal,yalan yanlış şeyler karalamış ve onlara sımsıkı sarılmış olandır.Yani aptallıktan yola çıkıp akla varamamış ve yarı yolda kalmış idrak cücesi...