Bizi bıraksalar. Ben onun dizlerine yatsam. İçgüdülerimizle gövdelerimizi tanısak. Birbirimizi sevsek. Doğanın geliştireceği sevgi içinde büyüsek. Ana karnındaki çocuk gibi.
İlginç gerçekten ilginç bir tiyatro yapıtı. Bu yapıtı okuduğunuzda hem iki farklı görüşleri görebiliyorunuz hem de bu yaptıklarını gerçekten maymunlara yapıyorlar mıymış diye hayret ediyorsunuz. Bu arada videosunu internetten bulabilirsiniz.
Aslında, bu korkutucu manzaraların sefaleti de değildi aklımdaki: Yalnızlıktan korkuyordum. Benim gibi bir budalanın büyük bir ihtimalle yapacağı gibi, kitabı yanlış anlamış olmaktan, yüzeysel olmaktan, ya da olmamaktan, yani herkes gibi olamamaktan, aşktan boğulmaktan ve her şeyin sırrını bilip bu sırrı öğrenmeyi hiç mi hiç istemeyenlere bir ömür boyu anlatıp gülünç olmaktan, hapse girmekten, kafadan çatlak gözükmekten, en sonunda dünyanın benim sandığımdan da zalim olduğunu anlamaktan ve güzel kızlara kendimi sevdirememekten korkuyorum.
Kesinlikle okunulması gereken mükemmel bir şiir kitabı. Sezai Karakoç'un yazdığı kelimelere ve dizelere öyle dalıyor ki insan okumayı bitirdiğinde tekrar tekrar okumak istiyorsun.
Birden içimde derin bir iyimserlik yükseldi: Hep böyle yürürsem, hızla yürürsem, hiç durmazsam, yolculuklara çıkarsam, sanki kitaptaki dünyaya varacaktım.
Gölgeleri, aydınlık pencereleri, bahçelerindeki ağaçları, ya da giriş kapılarındaki harfleri ve işaretleriyle onları tanıyarak, ama tanıdığım şeylerin gücünü içimde hiç mi hiç hissetmeden.