Gerçeği efsâneden ayırmak pek sık rastlanan bir olgu değildir, Napoleon çelişkiler ve tuhaf paradokslar içinde yaşayan biriydi: Sezar ya da. Büyük İskender maskesi takmış modern bir romantik; hızlı karar veren bir eylem adamı, aynı zamanda dünyâyı ele geçirmek gibi hayâlleri olan bir şair; üstün yetenekli politik gerçekçi ama büyük oynayan bir macaraperest; emperyal ilişkilerinden böbürlenen ve yeni bir hanedanlık kurma peşinde olan imtiyaz düşmanı biri; Fransa’nın selameti için olduğu kadar Bonaparte ailesinin yuvasını da inşâ etmeye çalışan dâhi bir örgütçü ve devlet adamı; fikirlere güvenmeyen, aydınlara ve “sistemlere” karşı nefret duyan, Aydınlanma’nın ürünü biri; bilgiye karşı büyük bir açlığı ve kabiliyeti olan net bir zekâ ama bunun yanında serbest kalmasına yardımcı olduğu güçlere karşı vurdumduymaz.
Hırsını, zekâsını ve fiziksel gücünü ilginç bir şekilde bir araya getirmiş olan bu kişi yıllarca sürecek yöntemiyle Fransa’nın kaderini belirleyecekti.
Devrimin ortaya çıkardığı değişiklikler Fransa'da bile henüz özümsenmemişti, bu değişiklerin tam olarak yerini bulması Napoleon dönemindeki istikrarlı ve otoriter yönetim sayesinde olmuştur.
Tarihçiler arasında, (genellikle l799'da bittiği kabul edilen) devrimle Napoleon dönemi arasına kesin bir çizgi koymak ve bu iki olayı tümüyle farklı iki olgu olarak görmek çok yaygın bir görüştür.
Babeuf, "Eşitlerin Komplosu" kampanyasını başlattı; tarihte ilk kez politik anlamıyla bir komünist toplum kurulmak isteniyordu - devrim sırasında, büyük destek görmeyen ve hemen sona erdirilen kısa süreliğine böyle bir deneyim yaşanmıştı.