1948’in Temmuz ortasında, Arapçada “ Allah’ın Dağı” anlamına gelen Ramallah Kuzey Filistin’de sakin bir Hristiyan dağ kasabasından ıstırabın ve travmanın kol gezdiği bir emanetçiye çevrilmişti.
“O zamanların bir ders kitabında Yahudiler şehirlerini ele geçirince Arapların ‘gitmeyi tercih ettiği' yazıyordu. Dalia ona öğretilen tarihi kabullenmişti ama kafası karışıktı. İnsan neden topraklarını isteyerek terk eder ki, diye düşünüyordu?..."
Arkadaşına garip şekilde bakıyordu:”Polonya’dan bir kalıp sabun alırsan, lütfen yüzünü yıka.Büyük olasılıkla benden yapılmış bir sabun olacaktır.Ve böylece ben de yüzüne bir kez daha dokunabileceğim.”
Kâbil'in banliyösü,
kuzey - doğusundan
karların eksik olmadığı dağlarla çerçevelenmiş meyva bahçelerinin mes'ut gülüşünü etrafa yayar.
Eski kralların sarayı güney doğuyu taçlandırır.
Burası, bahçelerle süslü yüksek bir tepedir; bu bahçeler, ölümsüz peygamber İlyas'ın ayak izinin yakınındaki bir kaynağın sularıyle sulanır.
Hedefimiz geri dönmek
Ölüm bizi korkutamaz,
Filistin bizimdir,
Onu hiçbir zaman unutmayacağız.
Bir başka ana vatanı asla kabul etmeyeceğiz!
Bizim Filistin'imiz, Allah ve tarih şahidimiz
Kanımızı senin için akıtmayı söz veriyoruz!