Sürekli kendini koruma kararlılığı sergilemek gerek. Saldırıya maruz kaldığında, karşındakinin merhametine sığınmayı kabul etmek, insanı bir yere götürmez. Güçsüzlük duygusunu gereğinden fazla kabullenmek insanı bitirir.
O da biliyordu ki, herkesin ruhunu bedeninin çarmıha gerdiği, bırakın acıyı, sevincin bile paylaşılamadığı bir dünyada, kimse boyunu incelik ve derinlikle ölçmeye kalkamazdı. Ama yine de 'insanın acısını insan alır' sözüne inanıyordu bütün yüreğiyle.
Kendimizinki hariç her acı, bize meşru ya da gülünçlük derecesinde anlaşılır görülür;böyle olmasa, duygularımızın değişkenliği içinde tek sabit şey matem olurdu. Fakat yalnızca kendimizin matemini tutarız. Eğer etrafımızda sürünen sonsuz sayıdaki can çekişmeyi, birer gizli ölüm olan bütün hayatları sevip anlayabilseydik, acı çeken varlık sayısında kalp gerekirdi bize. Ve geçmiş üzüntülerimizin tamamını kendinde bulunduran, mucizevi bir şekilde güncel bir hafızamız olsaydı, böyle bir yükün altında çökerdik. Hayat ancak tahammülümüzün ve hafızamızın zayıflılarıyla mümkündür.
Her insan kendinin bir şey önereceği anı bekler. Ne önerdiği önemli değildir. Bir sesi vardır ya, o yeter. Ne sağır ne dilsiz olmanın bedelini pahalıya öderiz.