Hastalığa yakalanma, kaza geçirme, aşağılayıcı durumlara düşme eğilimi olan, kendini küçümseyerek dirençsizleştiren insanları görüyoruz. Onlar, bu tür durumlara kendi istek ve gayelerinin dışında düştüklerine inanıyorlar ama bilinçaltına ait güdülerin bir incelemesi gösteriyor ki onları harekete geçiren şey aslında insanda bulunan en akıldışı eğilimlerden biri, yani zayıf ve aciz olmaya karşı duyulan bilinçaltı arzu; bu insanlar, üzerinde bir denetim kuramadıklarını hissettikleri güçleri hayatlarının merkezine yerleştirme, böylelikle de özgürlükten ve bireysel sorumluluktan kaçma eğilimindeler.
Hiç kuşkusuz insan bağımlıdır; ölümün, yaşlanmanın, hastalığın etkisi altındadır; doğayı denetim altına alıp tümüyle kendi işine yarar bir hale getirse bile o ve onun
dünyası evrende minicik lekelerdir. İnsanın bağımlılığının ve sınırlanmışlığının farkına varması başka bir șeydir; bu bağımlılıktan, bağımlı olduğu güçlere tapmaktan zevk alması başka bir șeydir. Gücümüzün sınırlı olduğunu gerçekçi ve ılımlı bir biçimde kavramak bilgeliğin ve olgunluğun temel bir öğesidir; tapmaksa mazoşist ve kendini yok edicidir. Bunlardan ilki alçakgönüllülüktür, öteki kendini aşağılamadır.
Yasa her yerdeydi. Ajandamdaki örtük ve imal anlatımlarda, Jean T.nin patlak gözlerinde, zoraki denen
evliliklerde, Cherbourg Şemsiyeleri filminde, kürtaj yaptıranların utancında ve diğerlerinin ayıplamasında. Kadınların günün birinde serbestçe kürtaj yaptırabileceğini düşünmenin mutlak imkânsızlığında. Ve her zaman olduğu gibi, kürtajın yanlıș olduğu için mi yasak, yoksa yasak olduğu için mi yanlış olduğunu belirlemek imkânsızdı. İnsanlar yasalara göre yargılanıyor, ama yasalar yargılanmıyordu.