Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

makdîsli birii

makdîsli birii
@makdislive02li
Geri dönüşler hep sanadır ... القدس
Bazı Genellemeler
Bugün problem alanı olarak önümüze getirilen konuların tümüne düzmece problemler diye bakılmalıdır. İnsanlar her neyi put olarak görmüşlerse o putlar karşılarına problem olarak çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında günümüz dünyasına asıl problemin ,problemle uğraşılan konular olmadığını fakat asıl problemin kafa yapısından doğduğunu söylemek gerekecektir.
Reklam
İslam'da Mülk Edinme Hakkı
İslâm ,her insanın kendi elinin emeğiyle geçinmesini istiyor,başkalarının emeğiyle yaşayanları ise kınıyordu. İslâm faizi ,yani paranın emek harcanmadan yavrulamasını haram sayar .Kur'an der ki : "Allah alışverişi helal faize haram kılmıştır."(Bakara 275 ) İşte ekonomik hayata bu muhtemel kuralı ,yeni ticari ve siyasi yapıların gerçekleştirilmesini sağlamıştır.
İslam Fetihleri ve Sonuçları
İslam fetihleri ,dünyadaki karmaşayı ve onun yol açtığı hiyerarşileri ortadan kaldırarak bu yeni medeniyetin ekonomik ve sosyal şartların oluşturdu.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Allah aşk ile sıdk ile meslek edinmiş gibi çok ciddi bir şekilde tövbe edeni sever.
İğne Ustasız,Kitap Katipsiz Olur mu?
Galiba bizler, kainatın muhteşem sistemini, nizamını ve harikuladeliğini kanunlarla izah ettiğimizi zannedip işin içinden kolayca çıkıveriyoruz. Halbuki o kanunları keşfetmekle iş bitmiyor. Önemli olan kanunların kendisi değil, o kanunu koyan kudret sahibinin varlığı ve onun tanınmasıdır. İnsanda bir merak vardır. Bu merakla keşfettiğimiz bir şeyin ustasına karşı hayranlığımız daha çok artmalı ve onun kim olduğunu anlamaya çalışmalıyız. Küçücük bir incir çekirdeğinden koca bir incir ağacını ve onun binlerce meyvesini çıkaran, maddesi bir olan atom parçacıklarından kainatı ve içindeki canlı cansız mahlukatı yaratan, dört ana kuvvetle varlıkları dengede tutan bir Kudret Sahibi'ne karşı insan nasıl alakasız kalabilir? Bu muhteşem sırları keşfettikten sonra Kâinat Sahibi'ni nasıl görmezlikten gelebiliriz?
Reklam
....eğer en aydın, ileri, isyancı ve hatta fitneci görüşler, karşısında cahili, kavmi, ırki ve kalıtımsal geleneklerden uzak hâlis islâmî değerler sunulursa, herkesten daha çok ve daha çabuk onlar O'nun karşısında boyun eğer ve teslim olurlar.
Kaderin aslı; Allah'ın kendi kulları hakkındaki sırrıdır. Bunun gerçeğine mukarreb bir melek de mürsel bir nebi de muttali olmamıştır. Bu konuda derine dalmak ve fikir yürütmek, insanın Allah'ın rahmetinden mahrum kalmasına ve dalalete saplanmasına neden olur. Bu konuda, düşünce sınırını aşmaktan, kıyastan ve vesveseye düşmekten kesinlikle sakın. Zira Cenab-ı Allah kader'in ilmini kullarından gizlemiş ve onun hakkında insanların tartışmalarını da yasaklamıştır. Nitekim Yüce Allah kitabında şöyle buyurmuştur: "Allah, yaptığından sorumlu tutulmaz ama onlar (insanlar) yaptıklarından sorulurlar." (Enbiya, 23) Öyleyse, bir şey için "Allah neden böyle yaptı?" diye soran kimse kitabın hükmünü reddetmiş olur. Kitabın hükmünü reddeden ise kafir olur.
- Kur'ân Allah kelamıdır, sözü tamamen O'na aittir. Allah (c.c.) Kur'ân'ı Resûlüne vahiy olarak indirdi. Mü'minler de bunu tasdik etti, onun gerçekten Allah kelamı olduğuna iman ettiler. Kur'ân, beşer sözü gibi mahlûk (yaratılmış) değildir. Kim onu işitir de beşer sözü olduğunu iddia ederse muhakkak ki o kimse küfre girmiştir. Allah böylelerini kitabında kınamış ve onlara cehennem azabı va'detmiştir. Bu hususta şöyle buyurmuştur: "Onu sakar cehennemine atacağız." (Müddessir, 26) Allah (c.c), "Bu ancak bir beşer sözüdür." (Müddessir, 25) diyenlere cehennemi va'dedince anlamış ve bilmiş oluyoruz ki Kur'ân, insanların yaratıcısı olan Allah'ın kelamıdır, beşerin sözüne benzemez.
Hayatın kurgulanmış akışı esnasında insan bir süre sonra tatmin olmamaya başlar. Aradığı bu değildir; bir çınar ağacının dibinde oturmak, sonbahar yapraklarının dökülüşünü izlemek ve biraz üşü- mek ister o. Ardından ruh da katılır vücuda. Tabiatla kurulan ilişki, iç dünyamızı eğitmekle kalmaz, onu renklendirir de. Çöle bakmak, denize bakmak, dağlara bakmak, ufka bakmak insanın içini büyük bir sevinçle doldurur. Bizim içimiz de tabiat kadar geniş ve zengin, bunu anlarız. Biz büyük nüshayız aslında, âlemse küçük nüsha.
"Zahirdeki her hareketiniz, iç dünyanızda muhteşem yankılar uyandırır"Kitabı okudu
Hayatın içindeki rollerimiz değişiyor, yaşlarımız değişiyor. Yirmi yaşındaki benimizle kırk yaşındaki benimiz aynı olmuyor. Bir evlat olarak benimiz ayrı, bir anne baba olarak benimiz ayrı; hasta olarak benimiz ayrı, üç gün sonra sağlığa kavuştuk, o zaman benimiz ayrı. Dünyayı içinde bulunduğumuz halin şartlarına göre algılıyoruz. Geçmişle ilgili hafıza çok aldatıcı. Bu konuda nöropsikolojinin ilginç verileri var. Geçmişi hep bugünle, bugünün ihtiyaçlarıyla kuruyoruz. Bugün neye ihtiyaç duyuyorsam geçmişi öyle kuruyorum. Meşhur Sümer yazıtlarında var; "Çok ilginç zamanlarda yaşıyoruz, gençler hiç söz dinlemez oldu," diyor. İki bin sene sonra, üç bin sene sonraya mukayyed olan şikâyetler üç bin sene önce de var. Bugün bakıyorsunuz, yüz yıl öncesinin romanları, bu- günün karakterlerini anlatıyor. İnsan temel olarak çok değişen bir varlık değil; hırsları, tamahkârlığı, bencilliği, temel dürtüleri aynı. Tatbikatı değişiyor, objeleri değişiyor, meşguliyetleri değişiyor ama arkasındaki dürtü aynı.
İnsan kanatlanıp meleklerle de yarışbiliyor, birden düşebiliyor daKitabı okudu
Reklam
Madem ben bir beşerim ve Cenab-ı Allah beni halifetullah olarak tahsis etmiş, ne yapabilirim diye bakıyorum hayatıma. Birçok insan bana, "Hocam sen böyle yapıyorsun fakat sen yalnızca bir noktasın," diyor. Doğru ama herkes bir nokta. Herkes kendine göre halifetullah olduğunu hissederek bir şey yapsa o finansör tıkanabilir, oysa herkes tüketim peşinde; nefs-i emmare tavan yapınca letafet, nezaket, rikkat gibi kelimeler hayattan çıkar, "hep ben" dersiniz.
Şartların esiri olmamamız icap eder. Bir Müslüman isek, "Hasbinallah venimelvekil, bu şartlar zahirdir, riayete mecburum ama biliyorum ki şartları değiştirebilirim," demeyi bileceğiz. Cenab-ı Allah'a iltica edersek, göreceğiz ki o kudret bizde vardır. Şartları mutlak kabul etmemeniz, şartların arkasındaki şuuru görmemiz gerekiyor. Kırıp dökerek hem kendimiz inciniriz hem etrafı incitiriz. Temsil ettiğimiz pozisyon zarar görür, sıkıntıya dönüşür. Ufak ufak, yavaş yavaş şartları değiştirebiliriz.
Bu korkunç bir tezgâh. Idiotizm adında bir kitap yayımlandı. Kitapta ilk kez rastladığım bir tespit yapılıyor. Batı'nın, tefeciliği suç olmaktan çıkarıncaya kadar İslam'ı beğenmeyeceği ve İslam dünyası bu tefecilik düşmanlığı kamburundan kurtulmadığı sürece Batı'nın onu askeri yöntemlerle dize getirmeye çalışacağı anlatılıyor. Kalvinizmle birlikte Hıristiyanlık tefeciliği suç olmaktan çıkardı. İslam'da ise tefecilik, faiz ya da ribâ büyük suçlar. Acaba Batı'nın İslam'la son dönemde bu coğrafyada giriştiği kavganın ardında, sınırları yeniden çizme isteği ve her şeyin gerisinde bizi daha elverişli bir pazar haline getirme fikri mi var?
İmanın rehberliğinden azade kıldığımız zaman akıl nefsin , içgüdülerin emrine giriyor . Akıl çok güçlü bir silah ama kendi başına bir şey yapmasın mümkün değil . Ona istikamet çizilmesi lazım .Batı medeniyeti ve modernite tahlillerini enteresan bulduğum Nietzsche ," İçgüdüler benim vazgeçilmez rehberim, beni hiç terk etmediler, "diyor . İspanyollar ,İngilizler, Fransızlar ... Tüm bunlara baktığınız zaman insan olmak bakımından kategorik olarak aralarında bir fark yok ama şiddet ve istismar az veya çok hepsinde ortak. Bu ortaklığın enteresan tarafı hepsinin bunu meşru görmesi. Müslüman olarak anlayamadığımız budur . Müslümanın istismar ve zulüm olarak gördüğünü , onlar hak olarak görüyor.
Sayfa 22 - Modernite ihtiras üzerine kuruludur," Hep ben!" dedirtir.Kitabı okudu
Son itiraf
Seneler geçti, sevgili Manuel Valaders. Bugün kırk sekiz yaşındayım ve bazen kendimi hasreti öyle kaptırıyorum ki hâlâ çocuk olduğunu zannediyorum. Her an ortaya çıkıp bana sinema yıldızı kartları ya da misketler getireceksin sanki. Hayatın şefkatli yanına bana sen öğreteceksin sevgili, Portuga. Bugün çocuklara misketler ve kartlar dağıtmaya çalışan benim çünkü şefkat olmayınca hayatın pek değeri kalmıyor. Şefkat göstermek beni bazen mutlu ediyor, bazense yanıltıyor, ki bu ikincisi daha sık oluyor . O günlerde ,yani beraber geçirdiğimiz günlerde, henüz hiç duymamıştım, uzun yıllar önce bir Budala Prensin gözlerinde yaşlarla bir sunağın önüne diz çöküp ikonlara sorduğu şu soruyu: "Küçücük çocuklara her şeyi neden anlatmak gerek?" Hakikaten de sevgili Portuga ,bana her şeyi çok erkenden anlattılar. Hoşça kal!
36 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.