Evet, yıldız sarayı bir kale gibidir. Salonlar yaldızlı, bahçeler cennet, rüzgarlar serinleticidir. Kapısında ışıklar sürü sürüdür. Ama memleket yanıyor. Memleket kan, ateş ve sefalet içindedir. Devlet ve millet hem birbirleriyle, hem kendi içlerinde kıran kırana boğuşmaktadırlar. Askeri, jandarması, ağası, eşkiyası, eşrafı, mütegallibesi, zalimi ve mazlumu ile bütün ülke boğaz boğaza, nefes nefesedir. Kağşamış bir idare, çökmüş bir ordu, çürüyen bir donanma, tamtakır bir devlet hazinesi, müflis, dilenci bir hükümet. Nihayet yolsuz, mektepsiz, hastanesiz, fabrikasız, asayişsiz, emniyetsiz bir vatan.
Hulasa o kendini tamamen melankolik depresyonlara teslim edip kendi içine gömülen bir yenilgiye sürüklenmediği gibi, derslerin resmi çerçevesi içinde de kalmaz. Zaten insan hamurunun soyluluğu buradadır. Bir gün gelip bir misyonu olacak insan, bu misyonun ne olabileceğini kesin olarak sezmese bile, kendi hammaddesini gene de durmadan işleyen insandır. Bu hammadde o insanın kendi kabiliyetleri ve ihtiraslarıdır. Ken dini yapan, kendini aşabilen ve çevresinden sivrilebilecek olan insan ancak bu soy insan'dır.