Küçüktüm, küçücüktüm,
Oltayı attım denize;
Bir üşüşüverdi balıklar,
Denizi gördüm.
Bir uçurtma yaptım, telli duvaklı;
Kuyruğu ebem kuşağı renginde;
Bir salıverdim gökyüzüne;
Gökyüzünü gördüm.
Büyüdüm, işsiz kaldım, aç kaldım;
Para kazanmak gerekti;
Girdim insanların içine,
İnsanları gördüm.
Ne yârdan geçerim, ne serden;
Ne denizlerden, ne gökyüzünden ama.... Bırakmıyor son gördüğüm,
Bırakmıyor geçim derdi.
Oymuş, diyorum, zavallı şairin
Görüp göreceği.
Sizin de bildiğiniz gibi üstat, Hippokrates'e göre sağlıklı kalmanın sırrı, id est: cibi, potus, somni, venus, omnia moderata sint.
*Yani: Yemek, içmek, uyumak, sevmek, hepsi ölçülü olsun.
Çünkü aşk bir ağaç gibidir: Kendiliğinden yetişir, kökleriyle tüm benliğimizin derinliklerini sarar ve yıkıntı halindeki bir yürekte yeşermeye devam eder. Bu tutkunun ne kadar körse, o kadar inatçı oluşunu açıklamak mümkün değildir. Kendi içinde tutarlı olmadığında daha da güçlüdür.
Uyuşamayız, yollarımız ayrı;
Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi; Senin yiyeceğin, kalaylı kapta;
Benimki aslan ağzında;
Sen aşk rüyası görürsün, ben kemik.
Artık hiçbir şey hissetmiyor, hiçbir şey bilmiyor, hiçbir şey düşünmüyordu, en fazla hayal kuruyordu. Şimdiye kadar hiçbir canlı varlık hiçliğe bu kadar gömülmemişti.
Zavallı kız! Çok güzel dişleri vardı, onları göstermek için gülmeyi severdi. Oysa gülmeyi seven ağlamaya doğru yol alır; güzel dişler güzel gözleri mahveder.