Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Medha

Medha
@medha
Ψ Sonunda Tanrı sıkıntıdan patlamıştır, buna da Big Bang denir. Informavore #existentialism
Chaosmos
137 okur puanı
Temmuz 2017 tarihinde katıldı
Bütünleşmiş bir insani varoluş için önkoşul, çok yönlü olarak uyarılabilen ve dış dünyayla tamamlayıcı bir alışveriş içinde gelişebilen bir içya­şamdır.
Sayfa 25
Reklam
Varsıllar ve güçlüler, toplumun savaşları çıkartan, di­ğer insanların yaşam temellerini yıkıma uğratan, doğayı ve insanı zehirleyen kesimidir. Ancak hapishanelere atılan onlar değildir. Suç istatistiklerine geçenlerin varsıllardan çok yok­sulların olmasının nedeni, bu tür istatistiklerin varsılların ve güçlülerin denetiminde olması ve yıkıcılığın bütün biçimle­rini hesaba katmamasıdır.
Sayfa 18
Ben de..
"İnsanları öldürebiliyorlardı - ve bunu yaparken gayet normaldiler- bunu anlayamıyorum."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sık sık edebiyata başvurmam dikkat çekebilir. Edebiyat ve şiirin insan gerçeğine psikoloji alanındaki araştırmalardan daha yakın olduğuna inanıyorum. Psikoloji biliminin, "ger­çeklik" mitine; buradan üreyen iktidar yapılanmaları mitine yönelimi çok baskın.
Sayfa 11
Deliliğin iki karşıt çizgisini ele alıyorum: Yaşam biçimi olarak delilik ve sosyal yaşamın ve insanlar arası ilişkilerin katlanılmaz olarak algılanan biçimlerine bir karşı çıkış olarak delilik. Deliliğin birinci türü bizim kültürümüzde "gerçekçilik" olarak kabul edilir, hasta­lık olarak kabul edilen sadece ikincisidir.
Sayfa 11
Reklam
Hiç ulaşılamayacak o arzu.
"Ontolojik kaygı bütünsel / bütünleyici 'Büyük-ôykü'yü kovalar, ki bu, zihnin ufkudur, ütopyasıdır ve -matematikçi Kurt Gödel'ın 'Eksiklik Teoremi'nde gös­terdiği gibi- hep ufukta kalacaktır, bildiğimiz kadarıyla."
Sayfa 56
Özgürlükten Kaçış..
"Her ne zaman kendi davranışımızın sorumluluğundan kaçınmaya çalışsak, bunu o sorumluluğu baş­ka bir bireye, örgüte ya da varlığa vermeye çalışarak yaparız. Ama bu, gücümüzü o varlığa -kadere, topluma, hükümete, şir­kete veya patrona- teslim etmemiz anlamına gelir. İşte bu ne­denle Erich Fromm, Nazizm ve otoritarizm hakkındaki kita­bına çok uygun bir biçimde Özgürlükten Kaçış adını koymuş­tur. Sorumluluğun acısından kaçınmak için, milyonlarca, hat­ta milyarlarca insan her gün özgürlükten kaçmaya çalışır."
Sayfa 39
"Nevrotikler kendilerini mutsuz ederler; karakter bozukluğu olanlar ise başka herkesi mutsuz ederler"
Sayfa 35
Nevroz ve Karakter Bozukluğu Farkı
"Bir psikiyatra başvuran insanların çoğu ya bir nevrozdan ya da karakter bozukluğundan mustariptir. En basit biçimde ifade edersek, bu iki durum da sorumluluk bozukluğudur ve aslında onlar dünyayla ve onun sorunlarıyla ilişki kurmanın zıt tarzlarıdır. Nevrotik biri çok fazla sorumluluk üstlenir; ka­rakter bozukluğu olan biri ise yeterince sorumluluk üstlen­mez. Nevrotikler dünya ile uyuşmazlığa düştüklerinde, otoma­tik olarak kendilerinin hatalı olduğunu varsayarlar. Karakter bozukluğu olanlar ise dünyayla uyuşmazlığa düştüklerinde oto­matik olarak dünyayı hatalı bulurlar."
Sayfa 31
Kant yaşamın bize "sosyalleşemez bir sosyalleşebilirlik" yükünü miras bıraktığını ve barışa kavuşmuş bir siyasal düzeni "ödev" olarak verdiğini gösterir.
Sayfa 29
Reklam
Sizce değer mi?
Bana göre hayat sınırsız bir oyunlar dizisi ve bu oyunların hepsini oynayacak zamanımız yok. Onu değerli kılan da bu. Son bir söz. Kendini tanımak "dıştan içe" sessiz bir yolculuktur, anlatılması ve paylaşılması zor, bazen sadece kokusu alınabilir. Akmakta olan bir ırmağın, aynı zamanda kaynağına doğru yolculuk edebilmesini çağrıştıran bir süreç, kaynağa ulaşılamasa da yolculuğun kendisine değer.
Sayfa 100
Hayatın anlamı...
Hayatın anlamı nedir ve nasıl tartışılır bilmiyorum, ilgilendirmiyor da. Yaşanılan an ve yaşanmak üzere olan andan öte bir anlam olduğuna da inanmıyorum. Hayatı ciddiye almak ya da almamakla ilgili tartışmalarda neyin kastedildiğini anlamıyorum, ama hayatın ve yaşıyor olmanın değerinin farkındayım. Akışının önüne çıkan engellerle savaşmayı içerdiğinin de. Şöyle ya da böyle yaşanmalı diye ölçülerin olamayacağını öğreneli çok zaman oldu.
Sayfa 99
İnsanın yapıcı eğilimlerini yıkıcı olanlara egemen kılabilmesi ancak diğer insanlara da bir şeyler verebil­mek için çaba gösterdiğinde gerçekleştirilebiliyor. Ama birçok insan incinmekten korktuğu için bunu, diğer insanlardan kendi­sini soyutlayarak kendi içinde ve tek başına başarabileceği sanı­sına kapılıyor; kimi ise "verme" kavramını yanlış yorumladığı için bu konuda başarılı olamıyor. Ama bir de toplumdan gelen pekiştiriciler var ve işte bu noktada, insandaki karşıt eğilimlerin toplumlara ne oranda ve nasıl yansıdığı sorusunu araştırma ge­reği ortaya çıkıyor. Toplumlar bize bir yandan anlamlı yaşama­nın gereği olan düzeni sağlarken, öte yandan bireyin kendisini gerçekleştirebilmesini engelleyici sistemler de oluşturabiliyor. Dolayısıyla, insan doğasının karşıt eğilimlerini toplum yapısı içinde de gözlemleyebiliyoruz. Oysa insan kendi küçük dünya­sı içerisinde, kendisinden ya da çevreden kaynaklanan yıkıcılığı belirli ölçüde denetim altında tutabilme yeteneğine sahip oldu­ğu halde, toplumdan kaynaklanan yıkıcılığa karşı koyabilecek güçte değil. Bunun yarattığı ürküntünün, birçok insanın önce toplumun değişmesi gereğini savunarak kendi yaşam sorumlu­luklarını görmezden gelmesinde önemli rolü olsa gerek.
Sayfa 179
Tarihi dikkatle incelediğimizde, bencil ve yıkıcı eğilimlerin, insanların birbirlerinden alabilecekleri ya da çalabilecekleri şeylere sahip olmalarıyla başladığını görüyoruz.
Sayfa 178
Ben ikinciyim, ya siz?
Sanırım, çocukluk yıllarında sev­gi umudunu yitiren insanlarda dışadönük yıkıcılık, günün birin­de sevgi ve onayı bulabilme umudunu koruyanlardaysa kendi­ne dönük bozucu eğilimler daha sık görülüyor.
Sayfa 177
587 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.