Ne eksik sonbaharın uğultusu
Yağmurlu bir gün, sert esen rüzgar ..
Hani akşama yakın,insan his eder ya
Öleceğini düşünür, sonbaharın uğultusu
Buğulu camlar olmuş dört köşe
Odada is durmuş bir soba,yanında
Alev alev harlıyor, üşüyen bir ceset için
Köz olmuş ocakta, aş pişmiş kanıyor
Islak eller, tutuşsun hüzün bulvarında
Meşe yapraklarını
Bir yaşlandım bugün
Tüm uzuvlarım yorgun,bitkin
Hastayım bugün
Kadere kırk beş gibiyim
Hasrete gönlüm,o da sararmış
Fırtınalı sonbahar akşamı
Gök koyu, bulutlar kararmış
Hangi mevsim olsun ister insan
Yağmurlu bir günde güler mi ihsan
Ne katıdır alemin kuralı
Bu garip şair ne yapsın...
Biçare yurdumun içi
Gönüller suskun,kalp dilsiz
Ortalık alev alev duman
Etraf toplaşmış da
İnsan yangına odunla gider mi
Yaş kalsa nolur, ağlayanı dinler mi
O da kurur ateşin ortasında
Acep el alem güler mi
Saygılarla
Gündemde bir öğretmen vakası...
İlk olan bir mesele değil.İlk kalacak bir mesele de olmayacak!
Münferit bir mesele değil.Bir toplumun ve devletin yavaş yavaş sonbaharı yaşadığının emaresidir.
Unutmayalım ki insanlar sonbahardan sonrasını görür,yaşar fakat devletler, ikinci bir baharı göremez.
Tıpkı Arap Baharı gibi
"Canan alındığında değeri 100 lira idi.Şimdiyse 1000-1500 lira eder.Bunun da onun ne kadar çok kıymetli olduğunu gösterir. Ama bu kıymet ona aittir.Üstündeki elmaslar ile."