Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Mine

Mine
@minetopal
Üniversite
İstanbul
23 Nisan
100 okur puanı
Haziran 2016 tarihinde katıldı
Reklam
İçimden Şu Zalim Şüpheyi Kaldır Ya Sen Gel Ya Beni Oraya Aldır
Ağzının bir kıvrımından cesaret bularak ter yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldım kalmışsa tomurcuklar önünde sendeleyen çocuklar kalmışsa bir kaç ısrar ölümle yarışacak onların yardımıyla dünyamıza acıdım. Dünya. Çıplak omuzlar üzerinde duran. Herkes alışkın dölyatağı bersalarla ağulanmış bir dünyaya Benimse dar çünkü dargın
Canına başımı yasladığım sevdiklerim. Canına bir şey olsa başımı rahat koyamadığım sevdiklerim. Canına başımı yaslayarak canım yerine koyduğum sevdiklerim. Canım yansa, başım düşmez canınızdan. Ama bu canım yanmıyor demek değildir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ödünç sesle konuşan bir kalabalık içinde, Kendi sesiyle silinmek. youtu.be/o35-9KTaR88
Dağın uykusuna, kuşun gözüne, Sabahın sesine, taşıdım seni. Kerem’in yaralı, ince dizine, Irmağın yasına taşıdım seni. Canının içinde, canımı duyan, Canımın içine taşıdım seni. Elma kabuğunda, nar tanesinde, Gizlenen mermere taşıdım seni. Gecenin ördüğü, gün kafesinde, Dolaşan kedere taşıdım seni. Canının içinde, canımı duyan, Canımın içine taşıdım seni. Arının yazına, kışın otuna, Yaprağın güzüne taşıdım seni. Yürekten yüreğe mekik dokuyan, Sevginin göçüne taşıdım seni. Canının içinde, canımı duyan, Canımın içine taşıdım seni. youtu.be/7fyMkKsaRVc
Reklam
"Bir de bakalım Leyla köşesinden  Aşkın kadın adlı penceresinden  Bırakmıştı kendini yazılmış olana  Susmak ve konuşmamak denen cana  Evlenmişti ve görünüşte mutlu  Şimdiden memnun ve gelecekten umutlu  Fakat bir eksiklik ufacık bir nokta  Kalbi kurcalıyordu hala  Mecnun ne olmuştu neredeydi  Nasıldı ne yapıyordu hali neydi  Geceleri loş
"Marifet bize yar olmayan sevgiliyi kalbimizin içinde öldürmek! İşte en haklı, en masum, en kudretli ve en muhteşem cinayet."
Karanlığın Çağırışı
Ben böyle olsun istememiştim Ya sana çok yakın ya senden çok uzak olmalıydım Aramızda aşılmaz engeller olsun istiyordum Büyük dağlar derin denizler olsun istiyordum Sana gelmeye gücüm yetmemeliydi Çaresizliğimin bütün hıncını mesafelere yüklemeliydim Dağda yanan bir çoban ateşi gibi Gökte bir yıldız gibi seni görmeli seni yaşamalı Ve senden çok
Üzüntüden Kurtulma Yolları/Kindi
"Eğer biz,yapmamak elimizde olmasına rağmen kendimize üzüntü veren bir işi yapıyorsak,şu halde kaçınmak elimizde olduğu halde kendimize (üzüntü getiren işi) yine kendimiz yapıyoruz demektir.Biz (bu işi) yaparken ya yapmayı istediğimiz veya istemediğimiz bir şeyi yapmış oluruz.Eğer üzülmeyi istemediğimiz halde yapmayı istemediğimiz bir şeyi yapıyorsak,o zaman istemediğimiz bir şeyi istiyoruz demektir;bu çelişki ise akıldan yoksun kalanların özelliğidir ve bu durumda biz de akıldan yoksun kalmışlardan sayılırız."
Üzüntü ve acılarımızı azaltmanın yolu,Sokrat'ın dediği gibi "Kaybettiğimiz takdirde üzüntüsünü çekeceğimiz şeylerin arayışı içinde olmamak"tır.
Reklam
Kindi'ye göre "Kaybedilmeye elverişli bütün dileklerde musibet,geçici olan her şeyde acı ve keder,imkansız olanı ummakta üzüntü ve sıkıntı,her güvenliğin sonunda korku vardır.''
Her sabah vakti ses geldi kulağıma "Zikr söyle!" dedi, zikrini söyleyip yürüdüm ben işte. Aşıksızları gördüm ise, yolda kaldı; O sebepten aşk dükkanını kurdum ben işte. Ahmed Yesevi /Divan–ı Hikmet
Varsın gene bir yudum su veren olmasın Başucumda biri bana “Su yok” desin de… Kemâlettin Kâmi
Şeb-i yeldayı müneccim muvakkit ne bilir, Müptela-ı gama sor kim geceler kaç saat. Sâbit (En uzun gecenin hangisi olduğunu ne müneccimler ne de takvim yapanlar bilir. Gama tutulmuş olana sor ki geceler kaç saattir)
"Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâre düştü Dayanır mı şîşedir bu reh-i seng-sâre düştü" Şeyh Galib Gene gönlümün gemisi parçalanıp kıyıya düştü. Bu gönül sırçadandır; taşlık bir yola düştü; dayanması kabil mi? (Gönül, sevgi denizinde dolaşırken taşlık bir yer olan ayrılık kıyısına düşüp parçalanan sırçadan bir gemiye benzetiliyor. Kırılıp yani parçalanıp kıyıya düşmesi aşkın ızdırapları yüzündedir. Zevrak, kayık demektir. Eskiden küçük zemzem şişelerine bu ad verilirdi. Bunlar çabuk kırılan camdan yapılırdı. Şair, burada gönlü bu pul şişe denen şişeye bentiyordu.)