Dağlar lisana gelse de anlatsa hepsini,
Binlerce can dirilse de nakletse geçmişini
Garbın cebin-i zalimi affetmedim asla seni,
Türküm ve düşmanım sana kalsam da bir kişi !
Bu arada Hıristiyanlar, yarımadanın her köşesinde, Müslümanlara saldırıp öldürmüşlerdi. Müslümanların minareleri ve evleri yakılıp yıkıldı ve malvarlıklan imha edildi, böylece kalelere kaçanların dönüş umutlarının silinmesi amaçlanıyordu. 26 Mart'tan 1821 yılında 22 Nisan'a rastlayan Paskalya pazarı'na kadar geçen süre boyunca 15 bin Müslüman'ın öldürüldüğü ve Türkler'e ait 3 bin çiftlik evinin yerle bir edildiği sanılıyor.
...
Çaresizlik içindeki Türkler üç gün boyunca vahşet çetelerinin acımasızlığına ve şehvetine teslim edildi. Cinsiyet ve yaş ayrımı yapılmıyordu. Kadınlar ve çocuklar öldürülmeden önce işkenceden geçiriliyordu. Katliam öylesine büyüktü ki bizzat Kolokotrones (Yunanlı gerilla lideri), surlardan geçerek kasabaya girdiğinde atının ayaklannın yere değmediğini söylüyor. Zafere giden yol cesetlerle kaplanmıştı. İki günün sonunda sefil bir şekilde geriye kalan, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere, her yaştan ve cinsiyetten olan iki bin Müslüman toplanıp dağ geçidine doğru sürüldü ve orada hayvanlar gibi kesilerek katledildi.
Ayaklanmanın bitmesi ve yeni bir Yunan krallığı kurulmasıyla birlikte, ataları Güney Yunanistan'da yüzyıllardır yaşayan Türkler ya ölmüştü ya da sürgüne gönderilmişti.
Beni bir gün sokakta vuracaklar, derdi. Alnımdan kan akarak yere serileceğim. Yatakta ölmek nasip olmayacak. Ziyanı yok, varsın vursunlar, vatan benim ölümümle bir şey kaybedecek değildir. Bir Talât gider, bin Talât yetişir.