Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

mithat

Bedreddin gülümsedi, Aydınlandı içi gözlerinin, dedi: Madem ki bu kerre mağlubuz netsek, neylesek zaid. Gayrı uzatmam sözü. Madem ki fetva bize aid verin ki basak bağrımıza mührümüzü...
Reklam
Kişilik, kötülüğün mekanıdır; kalp, acının tapınağıdır.
Zaman, sürelerin düzenidir. Ama süre zamanı varsayar.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Nedamet Tanrım açamadık içimizi Artık buluşmak mahşere kaldı. Ne yelken ne gemi var limanda Kaçmak bir uzun sefere kaldı. Mercan bir sahildeymiş gemiler Bulmak kasvetli günlere kaldı.
Fransa'da 1789 Devrimi'nin arifesinde Jacobenler suikast ve yağma yaparken konuşulan tek şey "insanlık" ve "duyarlılık" ya da "kardeşlik" idi. Bugün bu güzel oyun yeniden başlıyor ve bizim burjuvamız, kendisini yok edecek felaketler hazırlanırken, nazik bir şekilde "dayanışmayı" tartışıyor.
Reklam
Biz küçük burjuvaların yalnızca tadını çıkardığımız lükslerimiz yok, bazı çilelerimiz de var: Hayatı ve insanları anlamak, her fırsatta ölüm üzerine düşünmek, küçük şeylerde ille de büyük ve asil şeylerin izlerini aramak, genelleme yapmak, zevklerimizi inceltmek ve suçluluk duymak gibi çileler.
İstanbul’da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara’da insan sadece Ankara’nın haline üzülüyor.
Aşık olmayan insanın yüzü diğer insanların girişkenliğine veya mertliğine engel olan bir duvardır. Ama eğer aşıksan, o duvar gözbebeklerinden yansıyan sevginin büyüklüğü ve sözcüklerin dinmeyen ateşi tarafından bir güzel aşındırılır.
Empati ile birinin hissettiğinin aynısını hissetmek kapasitesini kastetmiyorum. Bu sempatidir. Yumuşak, anlayışlı bir şekilde davranmayı da kastetmiyorum, bu da destektir. Empati; diğer insanların düşünce ve güdülerini doğru bir şekilde (onların doğasına göre) kavrama yeteneğidir.
İnsanların çoğu itirafın yerine iddiayı, acziyetin yerine öfkeyi, çaresizliğin yerine avuntuyu koyarak öldürüyorlar vakitlerini.
Reklam
İnsan nihayetinde arzularını sever, arzuladıklarını değil!
Bazı erkekler karılarının baştan çıkarılıp kaçırılmasına üzülürler; birçoğu da, kimsenin onları baştan çıkarmak istemeyişine.
Körleşen ruhum, rahatının ve muvazenesinin bozulmasından korkuyordu. İnsanlığımın üzerini kaplayan miskinlik ve alakasızlık kabuğu parçalanmak tehlikesindeydi.
Kimi soylu kadınlar vardır ki; kafaları iyi işlemediğinden, kendilerini tam anlamıyla verdiklerini anlatmak üzere iffetleriyle utançlarını sunmaktan başka çare bulamazlar. En değerli hazineleridir bunlar. Fakat bundan yararlanan erkeğin, bunları veren kadının sandığı kadar derin bir minnet duygusu beslemediği de sık görülür; hazin hikaye!
İnsandaki güçlü ve ulu olan her şey insanüstü ve dışsal olarak düşünüldü. İnsan kendini çok küçümsedi. Kendindeki iki yanı birbirinden ayrı iki alana böldü insan; değersiz ve güçsüz yanı ile güçlü ve şaşırtıcı yanını. İlkine insan dedi, ikincisine ise tanrı!
İnsan diğer insanlardan hiçbir şey istememeye, onlara hep vermeye alıştığı zaman, elinde olmadan soylu davranır.
Reklam
Kimi insanda karakter doruğa ulaşır ama akıl bu doruğun yüksekliğine erişemez. Kimi insanda da bunun tersi olur.
Yalnızlıktan acı çekmek de bir itirazdır, ben kendim hep “çokluk”tan acı çektim...
İnsanlarla alışverişim hiç de kolay bir sabır sınavı değildir; benim insan sevgim, başkasının duygusunu paylaşmak değil, paylaştığım duyguya katlanabilmektir.
Taşralı olmak; köyde, kasabada yaşamak anlamına gelmez. Paris’te yaşayıp taşralı olabilirsiniz. Manası da yüksek zevklerden uzak olmaktır. Taşralı olmak anlam itibarıyla boş dedikodularla ilgilenmek, sadece yemek, içmek, yatmak, para kazanmak gibi şeylerle meşgul olmaktır.
İnsan usul usul ölmek için gelir dünyaya. Başlar her gün biraz daha insan olmaya. Ve ölürken usul usul ne tuhaf; Aşık olur, kedi besler, isim verir eşyaya.
Örneğin evinin anahtarlarını sürekli yitiren kadın, bilincinde olmadan, böyle bir başarısız edimle sadakatsizlik arzunu simgesel olarak dile getiriyor; bu kadın dilini, aynı zamanda baskının, kaçmanın ve özgürlüğün simgesi olan anahtarla anlatıyor; bu simge kadının aynı zamanda reddettiği evin ve özgürlüğün simgesidir.
Reklam
İnsan eksik kaldığı sürece, diyordu Nizan, geceleri düş görecektir.