En Hüzünlü Eylül; İstanbul’u, 1955 İstanbul’unu, dönemin gidişatını ve politikalarını, mekan-zaman çerçevesi içinde mükemmel bir şekilde betimliyor. Okurken sürekli yeni şeyler öğrenilen, özellikle tarihi açıdan İstanbul’un yeniden keşfedildiği bir roman. Devlet ile iktidarın ta o zamanlarda iç içe girdiğini, aslında her şeyin 6-7 Eylül ile başladığını ve sonraki gelecek Türkiye’nin temelinin atıldığını görüyoruz. Aşk, aile, arkadaşlıklar... Bunların devlet eliyle nasıl önemsizleştirildiğini ve “galeyan”a geldiğimizde hiçe saydığımız basit şeyler olduklarını görüyoruz. Büyükada, Suzan ve Yorgo, iki ailenin yaşantısı bana biraz Hatırla Sevgili’yi hatırlattı ve gözümde bazı sahneleri canlandı. Onun dışında her satırında yaşanılanları hissettim, politik bağlamda yorumladım, hatta Suzan’ın bu kadar içinde olmasına rağmen nasıl anlayamadığına şaşırdım (sanırım o günlerden bugüne değişen çok şey var) ve sonlara doğru gerçekten ağladım. İsmi gibi, eylüllerin en hüzünlüsünü yaşadım.