Sonunda cesaretimi toplayıp, "Melanie" dedim, "niye böyle komik bir adın var?"
Kızardı. "Doğduğumda kavuna benziyormuşum."
"Üzülme" diye onu yatıştırdım, "artık benzemiyorsun."
Dış yardımla kalkınılabileceği görüşünün bilimsel bir temele dayanmadığı ve gerçekle ilgisinin olmadığı, ulusunu ve yurdunu seven ve onun yarınını düşünen her Türk vatandaşı tarafından kuşkusuzca kabul edilmelidir.
Thomas, Newt'e baktı ama çocuk yalnızca omuz silkmekle yetindi. Dizlerinin üzerinde kalkarken "Yeni kız arkadaşın mı? Teresa'ya söyleyeceğim" dedi sırıtarak ve gitti.
Kol kola Taksim'e yürüdüler. Büyük afişler, çeşitli reklam lambalarıyla sinemalar, tellerde mavi şimşekler çaktırarak gelip geçen insan yüklü tramvaylar, taksiler, gene taksiler, sonra insanlar, insanlar, insanlar...
Günümün hemen hemen yirmi dört saati seni düşünmekle geçiyor. İstesem de istemesem de seni düşünmeden edemiyorum. Her baktığım yerde sen varsın; seni, yalnız seni görüyorum.
"Ben Allah'ın yerinde olsam bir iki demem. Sen?"
"Çocuk musun, ben de!"
"Bu konuştuklarımızı duyuyor tabii değil mi?"
"Tabii."
"Ne diyor acaba?"
"Ne diyecek, kıs kıs gülüyordur."
Böyle çevik, böyle şipşirin bir tarlakuşu olmayı ne kadar çok isterdi! Yokluk içinde sıkıntıyla yaşamaktansa karnını doyurabileceği üç beş arpa, birkaç solucan ümidiyle toprağı, at pisliklerini eşelemek çok daha keyifli değil miydi?
Hatçe, Memed'i görür görmez olduğu yerde kalakaldı. Dondu kaldı. Ağzından çıt çıkmadı. Sendeleyerek geldi, duvara sırtını dayayıp oturdu. Bitmişti. Uzun zaman böyle yan yana kaldılar. Dilsizlermiş gibi. Öylece birbirlerinin gözlerine baktılar.