“... susanlara, konuşmayanlara, içine atanlara, konuşmaya takati kalmayanlara, sadece izleyenlere kulak vermeliydi dünya. Belki de bir tek susanların içinden geçenler doğruydu.”
Arka kapakta da yer alan bu alıntıyı çok beğendiğim için incelemeye bu cümle ile başlamak istedim. Bu kitap sanki bir film izler gibi her sayfası gözümde çok net canlanarak okudum. Karakterler birer katil ama yazar o kadar güzel anlatmış ki sanki sizde mahkumların yanındasınız ve hikayelerini dinleyip, onlarla birlikte kara sis altında volta atıyormuşsunuz gibi.
Hikayeyi mahkumlardan biri olan eski öğretmen Mesut Hoca anlatıyor. Koğuşa yeni getirilen ve müebbet hapis cezası alan Barana özellikle Mesut Hoca’nın dikkatini çekse de Barana yerinden kalkmaz,kimseyle konuşmaz ta ki kızıl bir saç telini bulana kadar. İnsan için en önemli yaşama arzusu kaynağı umut. Barana ’da bu umuda bir saç teliyle sarılıyor. Bir saç teli, uzun ve büyüleyici mektuplar, pişmanlıkla geçen yıllar ve geçmeyen yaralar…
Okuduğum ilk Kemal Varol romanı ama son olmayacağına eminim. İyi okumalar.
**Taşkale Cezaevi’ne çöken kara sis dağılmaz değildir artık. Bir imgedir belki de Barana’yı yaşatan.
Çünkü bazı insanlar birbirlerini acılarından tanırdı ve yara sarmasını ancak canı yananlar bilirdi.(sf.33)
“(...) Görüşüme gelme. Bana hatıralar gönder. Bana zamanın ılık suyundan ve temiz çamaşırlarından gönder. Çünkü ben hep eksiktim yaşarken. (sf.103)