Geçmiş de gelecek gibi insanın anda kalmasının en büyük engeli. Gelecekten tek farkı acıyı/korkuyu/kaygıyı engelleyemiyor oluşudur. Yani geleceğe dair umutlu bir kaygı taşınırken bu, geçmişe dair çaresiz bir kaygıya dönüşmektedir. Biraz daha ağır bir süreç yani.
Günaydın. Hani olur ya, falanca birden acayip bir şey başarır, filanca bilmem ne kadar para kazanır, garip ilişkiler, tuhaf işler. Her şey ortaya çıkar da, utanan sıkılan kimsecikler bulunmaz. Milletin de hakkı yenir; işçinin, köylünün, yetimin de. Sonuçta ne olacaktır? Hep bir ağızdan aynı söz: Bu dünyanın düzeni böyle. Harp Baladı'nda geçer: "Vicdan insanı terk etmez, insan vicdanı terk eder." Vicdanımıza sımsıkı sarılalım. Bu çağda bu düzende inadına insan kalarak, kimsenin hakkına göz dikmeden...
vakit geldi kunâla
dünyayı göreli çok oldu
tam kırk yılda seni buldum kunâla
bu can tenden geçmeden
bu dünyadan göçmeden
bir kerecik sevmek çok değil
simsiyah saçların var kunâla
kemiklerine yapışık etlerin var
bir gün dökülecek
kunâla kuşu gibi gözlerin var
bir gün sönecek
kunâla
bu etlerin arkasında güzelliklerin var
benden başka kimse bilmeyecek
bu can içimde kuştur kunâla
seni görünce titrer
bu can gözümde muhabbettir kunâla
seni görünce yanar
bu can burnumda soluk olur kunâla
uçar gider
bu can benden geçmeden
bu dünyadan göçmeden
bir tek seni sevmek çok değil
Freud İşte 🤦🏼♀️
XX. yüzyıl başlarının kişilik araştırmalarında iki etkili ekol, yaklaşım olarak iki zıt kutupta yer alan davranışçılık ve psikanalizdir. Davranışçılık, kişilikle hiç ilgilenmeden davranışların nasıl öğrenildiğini araştırır. Psikanaliz ise kişiliğin kendini sadece rüyalar ya da dil kaymalarıyla tesadüfen ve bölük pörçük gösteren bilinç dışı tarafından kontrol edildiğini öne sürer. Bütün çalışmalarını kişilik araştırmaları üzerine yaptığından kişilik psikolojisinin kurucularından biri olarak tanınan Gordon Allport, her iki yaklaşımı da sorunlu bulur. Ona göre davranışçı yaklaşım; öğrenme sürecinde "birey" unsurunu hesaba katmaz oysa her kişilik emsalsizdir ve kişisel algılar öğrenme sürecinde pay sahibidir. Psikanaliz ise geçmişe çok fazla önem verip motivasyonları ve şu anki bağlamı dikkate almadığı için kişilik ve davranışı açıklamada yetersiz kalır. Genç bir üniversite mezunu Allport'un fikirleri, psikanalizin önde gelen ismi Freud'u Viyana'da zivaret etmesivle doğrulanmıs olur. Bu buluşmada Allport, Freud'a tren yolculuğu sırasında tanıştığı küçük bir erkek çocuğundan bahseder. Çocuk kirlenmekten korktuğu için annesinin telkinlerine rağmen kirli insanların yanına oturmayı reddeder. Allport, belki de çocuğun kirlilik fobisini titiz ve biraz da baskın bir kadın olan annesinden öğrenmiş olabileceği fikrini ortaya atar. Olayı dinledikten sonra Freud "Hikâyedeki çocuk siz misiniz?" diye sorar.
...
some love too little, some too long,
some sell, and others buy;
some do the deed with many tears,
and some without asigh:
for each man kills the thing he loves,
yet each man does not die.