Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

ömer faruk

ömer faruk
@ofbayrak
Husband | Reader | Thinker
I'm thinking only of my illness and my health, though both, the first as well as the second, are you.
Reklam
Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış, yuvalarına dönmeli
Sayfa 727
Mübalağa zemm-i zımnîdir
Hangi şeyi vasfetsen olduğu gibi vasfet. Medhin mübalağası bence zemm-i zımnîdir. İhsan-ı İlahîden fazla ihsan, ihsan değildir...
Sayfa 716

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku... Yoksa hayvan ve camid hükmünde insan olmak ihtimali var!"
Sayfa 687
Muhabbetin hakikatine dair
Elhasıl: Dünyayı ve ondaki mahlukatı mana-yı harfiyle sev. Mana-yı ismiyle sevme. "Ne kadar güzel yapılmış" de. "Ne kadar güzeldir" deme. Ve kalbin bâtınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme. Çünki bâtın-ı kalb, âyine-i Samed'dir ve ona mahsustur. اَللّٰهُمَّ ارْزُقْنَا حُبَّكَ وَ حُبَّ مَا يُقَرِّبُنَا اِلَيْكَ de.
Sayfa 640
Reklam
Deme ki: Havaî bir "Elhamdülillah" kelimem, nasıl mücessem bir meyve-i Cennet olur? Çünki sen gündüz uyanık iken güzel bir söz söylersin; bazan rü'yada güzel bir elma şeklinde yersin. Gündüz çirkin bir sözün, gecede acı bir şey suretinde yutarsın. Bir gıybet etsen, murdar bir et suretinde sana yedirirler. Öyle ise, şu dünya uykusunda söylediğin güzel sözlerin ve çirkin sözlerin; meyveler suretinde uyanık âlemi olan âlem-i âhirette yersin ve yemesini istib'ad etmemelisin.
Sayfa 581
Yirmili ve otuzlu yıllarda ailelerinde bir radyo olan tüketiciler gurur içinde olurdu. Bugün ise Amerika, birkaç tane radyoya sahip olmasına rağmen henüz bir Nintendo ya da compact disc çaları olmadığı için kendini çok mutsuz sayan gençlerle dolu. Şu da açık ki, böylesi bir genç bunlara sahip olduğunda da mutlu olacak değil, çünkü o zamana kadar Japonlar onun rüyalarına girecek yeni elektronik aletler icat etmiş olacaklar.
Sayfa 116
Hem der ki: وَهُوَ الَّذٖى يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُعٖيدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ عَلَيْهِ Yani: Sizin haşirde iadeniz, dirilmeniz, dünyadaki hilkatinizden daha kolay, daha rahattır." Nasılki bir taburun askerleri, istirahat için dağılsa, sonra bir boru ile çağrılsa kolay bir surette tabur bayrağı altında toplanmaları; yeniden bir tabur teşkil etmekten çok kolay ve çok rahattır. Öyle de: Bir bedende birbiriyle imtizac ile ünsiyet ve münasebet peyda eden zerrat-ı esasiye, Hazret-i İsrafil Aleyhisselâm'ın Sûr'u ile Hâlık-ı Zülcelal'in emrine "Lebbeyk" demeleri ve toplanmaları; aklen birinci icaddan daha kolay, daha mümkündür. Hem, bütün zerrelerin toplanmaları belki lâzım değil. Nüveler ve tohumlar hükmünde olan ve hadîste "Acb-üz zeneb" tabir edilen ecza-i esasiye ve zerrat-ı asliye, ikinci neş'e için kâfi bir esastır, temeldir. Sâni'-i Hakîm, beden-i insanîyi onların üstünde bina eder. (Sözler 524.sh - Risale-i Nur)
Sayfa 524
Amentü
İnsan eşref-i mahlûkattır derdi babam bu sözün sözler içinde bir yeri vardı ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman bu söz asıl anlamını kavradı geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı kararmış rakamların yarıklarından sızarak bu söz yüreğime kadar alçaldı damar kesildi, kandır akacak ama kan kesilince damardan sıcak sımsıcak kelimeler boşandı aşk için karnıma ve göğsüme ölüm için yüreğime sürdüğüm ecza uçtu birden aşk ve ölüm bana yeniden su ve ateş ve toprak yeniden yorumlandı.
Sayfa 177 - Şule Yayınları - Eylül 2007
"Demek dua ve tevekkül, meyelan-ı hayra büyük bir kuvvet verdiği gibi; istiğfar ve tövbe dahi, meyelan-ı şerri keser, tecavüzatını kırar."
Sayfa 468
Reklam
Tevekkül eden ve etmeyenin misalleri, şu hikâyeye benzer
Vaktiyle iki adam hem bellerine, hem başlarına ağır yükler yüklenip, büyük bir sefineye bir bilet alıp girdiler. Birisi girer girmez yükünü gemiye bırakıp, üstünde oturup nezaret eder. Diğeri hem ahmak, hem mağrur olduğundan yükünü yere bırakmıyor. Ona denildi: "Ağır yükünü gemiye bırakıp rahat et." O dedi: "Yok, ben bırakmayacağım. Belki zayi' olur. Ben kuvvetliyim. Malımı, belimde ve başımda muhafaza edeceğim." Yine ona denildi: "Bizi ve sizi kaldıran şu emniyetli sefine-i sultaniye daha kuvvetlidir, daha ziyade iyi muhafaza eder. Belki başın döner, yükün ile beraber denize düşersin. Hem gittikçe kuvvetten düşersin. Şu bükülmüş belin, şu akılsız başın gittikçe ağırlaşan şu yüklere tâkat getiremeyecek. Kaptan dahi eğer seni bu halde görse, ya divanedir diye seni tardedecek. Ya haindir, gemimizi ittiham ediyor, bizimle istihza ediyor, hapis edilsin, diye emredecektir. Hem herkese maskara olursun. Çünki ehl-i dikkat nazarında, za'fı gösteren tekebbürün ile, aczi gösteren gururun ile, riyayı ve zilleti gösteren tasannuun ile kendini halka mudhike yaptın. Herkes sana gülüyor." denildikten sonra o bîçarenin aklı başına geldi. Yükünü yere koydu, üstünde oturdu. "Oh!.. Allah senden razı olsun. Zahmetten, hapisten, maskaralıktan kurtuldum." dedi. İşte ey tevekkülsüz insan! Sen de bu adam gibi aklını başına al, tevekkül et. Tâ bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisenin karşısında titremekten ve hodfüruşluktan ve maskaralıktan ve şekavet-i uhreviyeden ve tazyikat-ı dünyeviye hapsinden kurtulasın.
Sayfa 315
"Demek iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder."
Sayfa 314
Ağabeylerden biri hastanenin bahçesinde dolaştığını beni. Sonra ne gördüm bil bakalım! Bir uçurtma! İlk kez senle birlikte görmüştüm geçen yıl. Ben ne olduğunu bilememiştim de sen demiştin uçurtma diye. Kocamandı senle gördüğümüz. Bizim göğümüzdeydi hem. Bu seferki o kadar büyük değildi. Ama maviydi onun gibi. Ağabeye dedim ki: "Bak, uçurtma kaçmış!" "Hani bakayım! Nereden kaçmış?" "Bizim göğümüzden kaçmış. Ama sakın onu vurma!" Ağabeyin gözleri doldu ben böyle deyince. Bana simit aldı. Babam gibi. Ağabey uçurtmayı vurmadı. O uçurtma nasıl kaçmış İnci?
Sayfa 85 - Barış
"Ne çok sorusu vardı şairin, ne güzel cevabı."
Sayfa 167
"Gelelim Ortaylı'dan yaptığımız şu kısacık alıntının kalanına. Bir sosyal tarihçi olarak işin bu yanıyla doğrusu daha çok ilgiliyim. Ne söyleniyordu, VI. yüzyıldan sonraki bin yıl boyunca Ayasofya ve İstanbul nasıl ve kimlerin ilgi odağı mı olmuştu? Yani, herhangi bir yanlış anlama olmasın Neolitik Devrim'den değil VI. Ve XVI. yüzyıllar arasındaki bir zaman diliminden bahsediyoruz. Aman Allah, İskandinavya'nın bütünü "avcı ve toplayıcı milletler" tarafından işgal edilmemiş mi o zamanlarda? Hakikaten yazılı basılı olarak kâğıt üzerinde gördüğümüz şey, gördüğümüz şey midir? Tarih, antropoloji, etnografi, sosyoloji bilumum sosyal bilimler iki üç kelimede bundan âlâ daha nasıl katledilir? "İnsanlık ve Toplum" dersini alan lisans öğrencilerimiz yapsa biraz gülümseyerek ve "Derslere girmez, notlardan idare etmeye kalkarsan böyle olur kerata" diyerek notunu budarız ama biz şimdi koskoca bir tarih profesörüne onu da bırak koskoca bir toplumun tarih hocasına hicap duymaksızın ne diyeceğiz?"
36 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.