Şimdi sen, mademki bu tarihin çocuğusun; eski zafer ve şeref asırlarının bugünkü evladısın!..
Atalarının sana miras bıraktığı her güzel şeyi seveceksin!..
Bu dili seveceksin!.. Hem de her haliyle seveceksin!..
Ataların bize miras bıraktığı en güzel iki şeyden biri bugünkü Türk vatanı ise, ikincisi Türkçe'dir.
Onu, olur olmaz kaprislerle yıkamazsın!
Seni yıkmak için önce onu yıkmanın lüzumuna inanan düşmanlarının yardımcısı olamazsın!..
Bu dili seveceksin!.. Hem de her haliyle sevecek ve koruyacaksın!..
Aile servetini yiyip tükettiği gençlik günlerinde, uzun bir hayatın ona neler sunacağından habersizdir elbette Fugui.
Yıllar sonra, yaşlı öküzüyle tarlasını sürerken tanıştığı bir yabancıya hayatından söz etmeye başladığında, şımarık bir gencin başına gelenlerden fazlasını sayıp dökecektir. Bu yüzden: Fugui, kendisiyle birlikte altı insanın hayatını, kaderin sürprizlerini, yaşamın acılarını ve sevinçlerini anlatır. Onun dilinden -daha doğru bir ifadeyle Yu Hua'nın kaleminden- dökülenler, insanlık durumlarına dair epik bir romana dönüşür böylece. Basit bir anlatım, güçlü bir anlatı doğurur: Sabanın toprakta bıraktığı izlere benzer kâğıt üzerinde satırlar. Yaşamın her şeyi kapsaması gibi, Yaşamak da hayatı olduğu gibi kucaklar. Doğumları ve ölümleri, mutsuzlukları ve umutlarıyla...
Yayımlandığında ülkesinde yasaklanmasına rağmen, bir hayat öyküsü okumamış da sanki bir hayat yaşamış olduklarını söyler okurlar...
Mutlu Azınlığa!!!
*Arka kapak
Biyopsikososyal bir varlık olan insanın yaşamını sekteye uğrayacak her türlü ağrı sızı ve hastalıkların temelinde bilinç ve bilindışında yaşadığımız psikolojik sorunlar ve travmalardan kaynaklandığını söyleyen kitap. Bu yargısını da Ying-Yang felsefesine dayandırarak açıklamış. Okuması biraz zor olan bir kitap. Daha eğlenceli yazılabilirdi belki de...
"omurga kayması", adale kasılması vb. ilk önce az ya da çok şiddetli bir ağrı hissine yol açacaktır. Eğer dengesizlik sürerse ya da biz onu bastırırsak, durum çoğunlukla kötüleşir ve artroza (kireçlenme), fıtığa ya da organik fonksiyon bozukluğuna dönüşür. Bu durumun genellik le sabah, uyanma anında, yani hemen geceden sonra ortaya çıktıgını ya da daha çok anlaşıldığını saptamak önemlidir. Çünkü gece, bilinçaltımızın kendini ifade ettiği ve etkin olduğu özel zamandır. İç sesimizin kendini ifade etmesi için gecenin "sessiz"ligine ihtiyacı vardır, çünkü gündüzün patırtısı ve sıkıntısı buna izin vermez.