Selâmun aleyküm abi.
Derdin, kederin, hüznün beni çok yaralıyor, içime işliyor. Sanki aşkın vefakâr tarafına Elçi tayin edilmişsin de oradan süzülen nur ruhuma dokunuyor gibi. Beni alıp geçmişimde kurak bir iklimin tam ortasına bırakıyor gibi. Orada zaman çizgisi silinmiş, güneş tepemde sabitlenmiş bir kasvet başımın üstünde dönüp duruyor gibi. Düşünüyorum acaba beni sahiden geçmişe mi atıyor yoksa gelecek mi, uyanacağım rüya mı?
Yaralanıyorum ama sırtımdan bir bıçakla değil yahut harakiri ahlâkıyla değil. Biz toprağa tohum saçarken önce toprağı yaralarız. Ve o yaralardan hayat, rahmet filizlenir. İşte bende öyle yaralanıyorum.
Ve senin yaraların uçsuz bucaksız büyük tarlalar gibi...
İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman bütün gönlünü vererek Rabbine dua eder. Sonra kendisine tarafından bir nimet lütfettiği zaman da önceden O'na dua ettiği hali unutur da, yolundan sapıtmak için Allah'a ortaklar koşmaya başlar. Ey Muhammed! De ki: "Küfrünle biraz zevk et, çünkü sen, o ateşliklerdensin." (Mealen Zümer 8 )
Gemi su alıyor
Ya batarsa?
Bu batmış bir gemi değil
Ancak bir deniz altı diyeceğiz
Gemi su alıyor
Elimizde kadeh
Dizlerimiz eskimemiş olsa da
Hızır hayrına yorarak bunu
Korsan gözleyecek gözümüz
Gemi su alıyor
Tevekkül yoksa da tefekkür var
Balık karnında Yakup
Deniz dibinde biz
-Oldi
Türkiye Cumhuriyeti tarihi açısından alınacak en zor kararlardan bir tanesi Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en zor karar alabilen rejiminde (meclis hükümeti sistemi) alınmıştır.
Yani Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kolay karar alınabilen rejimi olan Başkanlık Sisteminde bile bugün hiç kimese böyle bir karar almaz, alamaz!
O karar İstiklâl Marşı'nın kabulüdür.
Eğer önümüzde bir Sakarya Muharebesi olmasaydı.. Yunanlılar Polatlıya kadar gelmeseydi bugün Korkma diye başlayan bir İstiklâl Marşı'mız yazılmış olsa bile Millî Marş olmayacaktı.
Bugüne kadar defaatle aldandım. Selâm vererek girdiğim yerlerden kazıklanarak çıktım.
Aldanmalarım beni maddi ve manevi zarara soktu ama verdiği-aldığı selâmın hakkını verme gayretinde olmak baha biçilmez bir duygu. Allah'a karşı bu sorumluğu taşıyor olmak beni daima güvenmeye, her şeye rağmen güvenmeye teşvik ediyor. Benim olan nasılsa bana geri döner.
O yüzden şairin dediği gibi: "Sen beni aldattın sanma ben sana aldandım."
İleride yeni bir büyük savaş çıkarsa bu sanılanın aksine çaya şeker atanlarla atmayanlar arasında değil filtre kahveden nefret edenler ve onu içmekten zevk alanlar arasında olacağı şüphe götürmez bir hakikattir.
Vazgeçmem gereken yerde vazgeçme azmi ver; ayrılmam gereken yerde ardıma baktırma. Devam etmem gerekiyorsa zahmeti al benden, zoru kolay kıl. Kulluk muallakta kalmaktır, rahmetinden mahrum bırakma.
İstanbul için yazılmış kıt'a da bir kelime var ki "Şehriyâr" keşke bu güzel şehrin adı Yunanca İs-tin-polin yerine Şehriyâr olsa diyorsun.
Hem çok şairane, yankılı, estetik bir kelime hemde çok derin..
Mahir İz okumaya devam ediyorum.. bilmediğim bir sürü hadise, hikâye, isim, şair ve beyitler.. Sanki farklı bir âlemde gezintiye çıkmış gibi his ve tat veriyor.
339. sayfayı okurken. Yaman Dede, Mahir İz aynı dönemin adamı acaba haberleri var mı bir birinden diye düşünürken arka sayfayı çevirince Yaman Dede'nin ismiyle karşılaştım.. Gönlüm bir hoş oldu..
Rabbim gani gani rahmet etsin onlara. Gönülleri hoş olsun..