Gerçek bir kariyerim yoktu.
Toplumda saygınlığım yoktu.
Hiçbir şeyim yoktu.
Sürekli kendime soruyordum: "Peki Ed, on dokuz yılda gerçekten ne başardın?" Cevabı basitti: Koca bir hiç!
Osho "ask bağlılığa dönüştüğü anda ilişki haline gelir. Aşk taleplerde bulunduğu anda hapishaneye benzer, özgürlüğünü elden alır; göklerde uçamazsın, kafeslenmişsindir...
çift yatağı icat eden her kimse insanlığa büyük kötülük etmiş. Yatakta bile özgürlük yok!" demiş. Devamı daha saçma geldi şahsen.
Kitap güzel, aşk, özgürlük ile ilgili güzel şeylere değinse, güzel tespitlerde bulunsa da bazı yerlerde bana göre çok yanlış düşünceleri var. Aşıksan ilişkin olmaz, özgür olursun, bağlılık olmaz vs diyerek aşkı bağlılıktan uzaklaştırmış. Kısacası aşkın kendini savunuyor, birine aşık olmaktansa. Kitabı bitirip, iyice neler demek istediğini sindirdikten sonra inceleme yazacağım ama şimdilik baya gömecek gibiyim Osho'ya :)
Mutlu bir insan kendine aittir. Neden herhangi bir kuruma ait olsun? Bu mutsuz bir insanın seçimidir. Gidip bir politik partiye veya herhangi bir şeye yazılır -mesela bir dine. İşte o zaman ait olduğunu hisseder: içinde kök saldığı bir kalabalığa aittir.
İnsan sadece kendi içine kök salmalı. Eğer bir gruba aitsen önün tıkanır; ondan sonra herhangi bir gelişim imkansızdır. Bu bir çıkmaz sokak, bir sondur.
Yeni nesil yerleşik kurumlar için büyük tehdit oluşturuyor. Onlar sadece mutlu olmakla ilgileniyorlar. Yeni nesil politika ile ilgilenmiyor - sağla veya solla. Hayır, hem de hiç. Onlar komünist değil; hiçbir izm'le ilgileri yok.
Beynin devamlı yakıştırmalarda bulunuyor, kendini yansıtıyor. Beynin devamlı gerçeğe müdahale ediyor, ona kendine ait olmayan bir renk ve biçim veriyor. Beynin olanı olduğu gibi görmene asla izin vermiyor; sadece kendi görmek istediğini görmene izin veriyor.
Kendini seven insan aşktan öylesine keyif alır, öyle mutlu olur ki aşkı taşmaya, başkalarına ulaşmaya başlar. Ulaşmak zorundadır! Seversen paylaşmak zorundasındır.