Bazen yıldızları süpürürsün farkında olmadan,
güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür
göğsünde kuruludur orkestra, duyamazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın
uçar gider, koşsan da tutamazsın...
William Shakespeare
"... hayatımı bir çeşit müzik gibi görüyorum; her zaman iyi bir müzik değil ama yine de bir formu ve ezgisi var. Uzun zamandır hayatım orkestra olmaktan uzak. Tek bir nota değişmeyen bir keder."
Her öğrenci kendi sazını çalar. Buna karşı çıkmanın bir anlamı yok. En zoru müzisyenleri çok iyi tanımak ve bir ahenk yakalayabilmektir. İyi bir sınıftan anladığımız uygun adım yürüyen bir alay değil aynı senfoni üzerinde çalışan bir orkestra olmalıdır.
Varlığının bilincine varılsın ya da varılmasın, her insanın içinde bir orkestra vardır, diye düşünürüm ben. Vardır var olmasına da; kimisi şefini bulamadığı için insan ömrü boyunca bir tek nota çalamaz, kimisi de ilkel çalgılardan oluştuğu için insanı alıp bir yerlere götüremez.
Ruhum gizli bir orkestra, bilemediğim çalgılar çalınıyor, kemanlar ve arplar, kudümler ve davullar içimde yankılanıyor. Kendime ancak bir senfoni diyebilirim..
“Evreni oluşturan temel yapıyı yaratan aslında bilinçtir. Biz olmadan evrenin olması mümkün değildir. Çünkü bizim rolümüz sadece etrafımızdaki dünyayı gözlemlemek değildir. Gözlemlerken aynı zamanda içinde yaşadığımız, algıladığımız evreni şekillendiriyoruz. Yaşadığımız her an aslında evreni varetmekteyiz. Bilinç evrenin programlama dilidir. Biz bilincin orkestra şefiyiz. Ne yaparsak biz oyuz.”
Kekemeydi S., kırmızı şaraba düşkün bir çocuk-adamdı, hileden o kadar uzak, dünyanın kötülüklerinden o kadar habersizdi ki, adsız suçlayıcılarına karşı kendini savunmaya başlayamadı bile. Yaptığı, kendini geri çekmek, bir gariplik maskesi arkasına gizlenmek oldu. Kendini bir Ortodoks rahip yerine koyarak (aslında Rus’tu) sakal uzattı, siyah bir cüppe giydi ve adını Abbaye de la Tour olarak değiştirdi; aynı zamanda -kesik kesik, iki uyuşukluk nöbeti arasında- yaşamının önemli çalışmasını sürdürüyordu: on iki günde çalınabilecek, üç orkestra ve dört koro için bir parça. O acıları, yaşantısının o büsbütün sefil koşulları içinde, A.ya gelir, beceriksizce kekeleyerek, parlak gri gözlerini dikerek, “Her şey olağanüstü. Bizim çağımızdan daha kusursuz bir çağ asla olmadı,” derdi.