19/05/2024
Bazen düşünürüm, Hüseyin Rahmi günümüzde yaşasaydı ne olurdu diye. İyi bir polisiye yazarı olma ihtimali çok yüksek. Zira böyle bir kurgu ancak polisiye ile yükselirdi. Şöyle bir örnek vereyim: İçinde cinayet vakası dan bir kitabın sonuna doğru tahminlerim oluşurken bu kitapta kitap bitene kadar algılayamadım. Hayattaki tesadüfler daha iyi kullanılamazdı zannımca. Fakat şunu da eklememde fayda var ki son kısımlarda vaka aydınlanırken araya giren tecavüze uğramış kızları aklımda bir yere yerleştiremedim. Böylesine kıvrak bir algılayışla düşünülen olayın sebebinin bu kadar duygusal oluşu kafamı karıştırdı. Belki de tezat oluşturuyormuş gibi bilemiyorum.
Uzun lafın kısası; toplumdaki dengesiz dağılımı, insanların batıl inaçlarını ve bağnazlıklarını, hayatın ironikliğini akıcı ve yerel bir dille bize aktarmayı yine başarmış Gürpınar abimiz.
3 sene önce okumuştum bu kitabı. Aramızda hep bir duvar vardı. Soğukluğun da kaynağıydı galiba aynı zamanda. Okuduğum kitapları benimsemeye, kısa bile olsa hayatıma katmaya çalışırım. Yeniden okuduğumda bunu düşünerek umutlanmıştım fakat olmadı maalesef. Okuyucu - kitap ilişkisini yine kuramadım. Genel olarak yapıcı yorumlar yaparım kitaplara. Ama "Mihail" beni çokça hayal kırıklığına uğrattı. Anlatılmak istenenin fazlasıyla açık şekilde verilmesi, düşüncelerimi tembelliğe itti. Dostluk üzerine oturup da kendi başıma düşünemedim. Ne zaman düşünecek olsam yazarın açık açık zaten anlatmış olduğunu gördüm.
İnsan hayatında belirli kavramlar ve değerler vardır. Aşk gibi, aile gibi, dostluk gibi... Her birinin oranı vardır yaşantımızda. Dengeyi kurabildiğimiz kadarr huzuru yakalarız. "Hey gidi dostluk... Seni açıklamaya falan kalkıştığım yok, türkünü söylemek bana yeter." diyor yazar kitapta. Pek hoş bir alıntı ama hayattaki mutluluğa erişme yollarımızı bütünüyle açıklamaya yetmiyor. Adrien eğer gönlüne uygun bir kadınla tanışabilseydi sakladığı tüm sevgiyi Mihail'in önüne sermezdi diye düşünüyorum.
Öte yandan Mihail kendi karakterime çok zıt olduğu için de alışamamış olabilirim. Bir defaya mahsus olan bu hayatta herkesin kendimiz gibi acılarla boğuşmasını beklemek bencilliğe girmez mi sevgili Mihail? Eminim, beni duysan bu soruma da layıkıyla bir cevap verirdin.
09.05.2024 Perşembe
MihailPanait Istrati · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20221,561 okunma
Fatih Harbiye
İki zıt şehir, iki zıt düşünce, iki zıt inanış... Zıtlıkların arasında dolaşabileceğiniz bir kitapla geldim. Başlığından da anlaşılabileceği üzere Fatih ve Harbiye , kitabın temeli olan şehirler. Neriman'ı ikiye bölen , Şinasi'nin Neriman'ın ardından sürüklenmesine sebep olan şehirler...
Bir tarafı gelenek görenek, örf ve adetlerle donatılmış alaturka şehir olan Fatih' te diğer tarafı gece hayatının bol olduğu, Batılılaşan insanların ve alafrangaya dönen hayatın bulunduğu Harbiye' de kalan Neriman; çelişki içerisinde hangi tarafının ağır bastığını anlamaya çalışır. Fatih onun ta kendisidir. Öte yandan Harbiye ise yaşamak için yanıp tutuştuğu ama bunun kalıcı mı geçici mi olduğunu bilmediği yerdir. Neriman kafasındaki şark ve garp çelişkisini çözmeye çalışırken 7 yıldır nişanlısı olan Şinasi de olanları anlamaya ve çözümlemeye gayret gösterir. Şark tarafında Neriman' ının babası Faiz Bey ' i tanırken Neriman 'ın Batı hayatını tanımasını sağlayan Macit 'i garbın temsilcisi olarak görüyoruz. Zaman zaman kendinizi tramvay yollarında şark mı garp mı diye sorgularken bulabileceğiniz, bazen Neriman' a hak verdiğiniz bazen de sitem ettiğiniz bu kitaptan bir alıntı:
" Aşk meselelerinde zamana ait ölçülerin içimizde ne garip farklarla değiştiğini sezdiler."
Peki ya siz Neriman 'ın yerinde olsanız hangi tarafı seçerdiniz?
Fatih HarbiyePeyami Safa · Ötüken Neşriyat · 202047,9bin okunma
"Biz böyle büyük, feci bir aşk hayatı, yaşayan iki
mutsuzun çocukları değil miyiz?". Fikret ve Nejat
içim ağladığım "Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi" kitabından sonra bu kitap yarama tuz bastı adeta. Birisi gider de yokluğu suratınıza çarpar ya işte bu kitap da öyle indi üstüme. "Ebediyen güneşsiz kalan hayatımın baharı solalı ,o hüzünlü mehtabın nuru söneli tam on yedi sene oldu, kızım. İşte ben, o zamandan beri baharsız, mehtapsız ,güneşsiz yaşıyorum." Şu sözlerin nahifliğine bakar mısınız ya adeta bir Zeki Müren şarkısı içinde gibiydim bu kitabı okurken. Nedret'in kimseye nasip olmayacak gönlü, Nejat'ın yalnızca Türk edebiyatı kitaplarında görülecek pişmanlığı, vurdumduymaz kadını en iyi şekilde temsil eden Mualla'nin bile Nedret'i takdir edişi... Hele Nejat ve asla aşınmaya aşkı yok mu, işte o ya bu kitabı elden düşürmeyen.
26.04.2024 Cuma
Zira ben hiçbir kimsenin özgürlüğüne dil uzatmayı sevmem. Fikrimi de hiçbir zaman kabul ettirmek için söylemem. Kabul eden eder, etmeyen görüşümü yine bana iade eder.