Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Türkiye’nin cumhuriyet dönemi anayasaları
Bu kitapta Türkiye’nin cumhuriyet dönemi anayasaları inceleniyor ve karşılaştırılıyor. Meşrutiyet dönemi Osmanlı anayasalarına hiç değinilmemesinin iki nedeni var: Birincisi yer sınırlaması ve konuyu daraltma gereği. İkincisi ve belki de daha önemlisi, Cumhuriyet anayasalarının kendi içinde bir bütünlük taşıması ve anlaşılmak için meşrutiyet
Sayfa 15 - Metis Yayınları
Filozoflar, içimizde çarpışan duyguları, insanların kendi hatalarıyla içine düştükleri kötülükler olarak düşünürler, işte, bu yüzdendir ki, onları alaya almayı, onlarla ilgili hayıflanmayı, onları kınamayı ya da daha ahlaki görünmek istediklerinde onlardan nefret etmeyi alışkanlık haline getirmişlerdir. Böylece, tanrısal biçimde hareket ettiklerini ve hiçbir yerde varolmayan bir insan doğasına her türden övgüler düzerek ve söylemleriyle gerçekte varolanı kötüleyerek bilgeliğin doruğuna çıktıklarını sanırlar. Onlar insanları aslında oldukları gibi değil, ama kendileri nasıl olmalarını istiyorlarsa öyle tasarlarlar: bunun neticesi olarak, çoğu, bir Etik yerine bir Yergi yazmışlardır ve asla Siyasette uygulanabilecek görüşleri olmamıştır, onların tasarladığı şekliyle Siyaset, gerçekleşmeyecek bir düş olarak, veyahut ya Ütopik ülkelere ya da şairlerin altın çağına, yani hiçbir kuruma ihtiyaç duyulmayan bir zamana uygun olarak görülmelidir. O halde, bir uygulaması olan tüm bilimler arasına, kuramın eylemden en çok farklılık gösterdiği bilim siyasettir ve Devleti yönetmek için kuramcılardan, yani filozoflardan daha uygunsuz olanı yoktur.
Sayfa 13 - Dost Kitabevi
Reklam
...deneyim sanki barış ve dirlik ve düzen için tüm iktidarın bir tek kişiye ait olması gerektiğini öğretiyor gibi görünür. Gerçekte, hiçbir Devlet, Türklerinki kadar uzun süre, hiçbir önemli değişim geçirmeksizin kalmamıştır ve, buna karşılık, hiçbir Site, halka dayalı ya da demokratik sitelerden daha az kalıcı olmamış ve böylesi Sitelerdeki kadar çok ayaklanma hiçbir yerde çıkmamıştır. Ama eğer barış, kölelik, barbarlık ve yalnız kalmak adını taşıyacaksa, insanlar için barıştan daha acınası bir şey yoktur. Ebeveynler ve çoocuklar arasında, kuşkusuz, efendiler ve köleler arasında olduğundan daha çetin kavgalar ve tartışmalar olur, ama yine de, baba otoritesinin bir hakimiyete dönüşmesi ve çocukların köleler gibi olması ne ailenin ne de yönetimin menfaatinedir. O halde, tüm iktidarın bir tek kişinin elinde olmasını talep eden barış değil köleliktir: daha önce de söylediğimiz gibi barış savaşın yokluğundan değil, ama ruhların birliğinden, yani dirlik ve düzenden ibarettir.
Sayfa 44 - Dost Kitabevi
...krallar oğullarından, onları sevdiklerinden daha çok korkarlar ve bu korku, bu oğullar savaş sanatlarında olduğu kadar barış sannatlarında da usta oldukları ve uyruklar tarafından erdemlerinden dolayı sevildikleri ölçüde artar. Bu yüzden,krallar oğullarını onlardan korkmaları için bir sebep olmayacak tarzda yetiştirmeye çalışırlar. Ve krallığın görevlileri bu hususta içtenlikle kralın arzusuna uyarlar ve halef prensin daha kolay idare edilebilecek kültürsüz bir adam olması için ellerinden gelenin en iyisini yaparlar.
Sayfa 45 - Dost Kitabevi
...plebde hiç ölçü yoktur; eğer korkudan titremiyorsa dehşet vericidir; pleb mütevazı bir köle ya da kendini beğenmiş bir yöneticidir; onun için hakikat yoktur, yargıda bulunmaktan âcizdir, vb. Bense doğanın herkes için aynı ve herkeste ortak olduğunu söylüyorum. Ama güç ve aşırı incelik bizi yanıltır; sonuç olarak da aynı şekilde eylemde bulunan iki insan konusunda, eylemler birbirine benzemediğinden değil de failleri farklı olduğundan, bir kişi için mubah olduğunu söylediğimiz bir şeyin bir başkası için yasak olduğunu söyleriz. Kendini beğenmişlik yöneticilerin doğasında vardır. Bir yıllık bir atama insanları kibirlendirmeye yeterliyse, ebedi onurlara göz koyan soyluların durumu ne olacak? Ama onların kendini beğenmişlikleri şatafatla, gösterişle, israfla, belli bir kusur tutarlılığıyla, bir tür âlimane akılsızlıkla ve kibar bir ahlaksızlıkla süslenir; bu yüzden ayrı ayrı düşünülürse, tüm çirkinlikleri ve alçaklıkları içinde ortaya çıkacak kusurlar, cahil ve saf insanlara belli bir görkeme sahipmiş gibi görünür.
Sayfa 68 - Dost Kitabevi
Hakimiyetin kibirli hale getirdikleri, korkudan titremediklerinde dehşet verici olanlar bütün insanlardır; her yerde, hakikat, hakikatin rahatsız ettiği ya da suçlu duruma düşürdüğü kişiler tarafından saptırılır, özellikle de iktidar tek bir kişiye ait ya da küçük bir azınlığa ait olduğu zaman ve davalarda ne doğruya ne de gerçeğe, ama zenginliğin büyüklüğüne bakıldığında.
Sayfa 68 - Dost Kitabevi
Reklam
Mutlak iktidara göz dikmiş olanların sıklıkla tekrarladığı nakarat hep şu olmuştur: Meselelerin gizlice görülmesi Sitenin çıkarınadır ve bu türden başka cümleler: bu cümleler yararlılık bahanesine ne kadar çok sığınırlarsa o kadar çok köleliği tesis etmeye yönelirler.
Sayfa 69 - Dost Kitabevi
Romalılar tartışıp dururken Saguntum şehri yok olup gitmiş olsa bile, sanılanın tersine, yalnızca az sayıda insan her şeye kendi duygularına göre karar verdiği zaman yok olup giden özgürlüktür, ortak iyidir. İnsanların aklı gerçekte her şeyi bir kerede kavramak için çok kıttır; ama düşünüp taşınarak, dinleyerek ve tartışarak bilenir ve sınaya sınaya sonunda insanlar aradıkları ve herkesin üstünde anlaştığı, ilk başta hiç kimsenin aklına gelmeyen çözümü bulurlar.
Sayfa 102 - Dost Kitabevi
İnsanlar düşünür ve düşündüklerini çeşitli yollarla ifade ederler. Bu, onu insan olmaktan çıkarmadıkça, insandan alınamayacak bir niteliktir; insan tabiatının bir gereğidir, evrensel bir tabiat yasasıdır, tabii zorunlulukla belirlenmiştir. İnsanın bu özelliklerini baskı altına almaya çalışmak, insan üzerimde en acımasız şiddeti uygulamak anlamına gelir. Ayrıca yararsızdır da; aynı insan tabiatı, böyle bir şiddeti uzun süre kaldıramayacağından, bu tarz baskıların uygulanması asla uzun süreli olmayacaktır. Bunu en baskıcı rejimlerin başındakiler de bilir ve ellerinden geldiğince yapıp ettiklerine meşru bir zemin oluşturmaya çalışırlar. Bunun en iyi yolu da, insanları boş inançların pençesine en çok düşürebilecekleri anda yakalamak, onları korkuyla dize getirmektir. Nerede bir korku siyaseti güdülüyorsa, orada köleliğin en kötü biçimi vardır. İnsanlar özgürlüklerinin peşinden koşuyormuşçasına, köle olmak için cana atar. Diğer yandan insanların toplum içinde yaşayıp bir siyasi yapı oluşturmalarının nedeni, birbirinin kurdu olmaları değildir. Aksine, politik gücü ellerinde bulunduranların güttükleri korku siyaseti nedeniyle birbirlerinin düşmanı haline gelirler. Korkunun pençesine düşmüş kalabalığı, sağduyuyla onu korkudan kurtarmaya çalışan insanların üzerine saldırtmaktan daha kolay bir şey yoktur. Böylece ifade özgürlüğü iki düzlemde kullanılamaz hale getirilir: Korkuyla insanların zihinleri bulandırılarak ve sağduyunun sesi olmaya çalışanların seslerini kalabalıkla paylaşması engellenerek... ( Önsöz: 17.Yüzyıldan Günümüze Bir İfade Özgürlüğü Çağrısı-Reyda Ergün)
Sayfa 36 - Dost Kitabevi
İnsan tabiatına en aykırı olan şey, insanın, eşiti olarak gördüğünün hâkimiyeti altına girmesi ve ona neyin doğru olduğunun söylenmesidir. Bu nedenle, insanların bir şey düşünüp başka şey söylemek zorunda kaldıkları rejimler, insan tabiatına en aykırı rejimlerdir. En büyük projesi, üst kimlik inşası olan modern zihniyet, kendisine yabancı olanı insana dayattıkça, kimliklerin giderek parçalanmasına neden olur. Yok sayılan, aslında yok edilemeyeceğinden, insan tabiatı kendi mecrasında akmaya devam eder. Güç ilişkileri dönüşerek varlığını sürdürür. Modern zihniyetin ve çözümlerinin sorgulandığı yerde, sorulacak soru basittir: Onun zorlayıcılığı ortadan kalktığında, yerine ne konulacaktır? ( Önsöz: 17.Yüzyıldan Günümüze Bir İfade Özgürlüğü Çağrısı-Reyda Ergün)
Sayfa 37 - Dost Kitabevi
Reklam
İfade özgürlüğünün önündeki duvarlar kaldırılmadan demokrasinin savunulamayacağını, demokrasinin insan tabiatına en uygun rejim olduğunu demokratik bir siyasi bütünün gerçek amacının özgürlük olduğunu, Spinoza, yüzyıllar önce söylemişti. Modern zihniyetle kavga etmenin,insanı bir kölelikten kurtarıp başka bir köleliğin kucağına düşürmek anlamına gelmediğini de... Bir gün, yorum yetkisini kendine yontan bir azınlığın, çoğunluk üzerinde tahakküm kurmasını sağlayan değerler ve kutsallıklara gönderme yapmaksızın kendimizi var edebildiğimizde, yürünmesi zor ve cesaret isteyen demokrasi zemininde güçlü adımlar atabileceğiz. Bunun için tekil varoluşların görünür olmaları, kendilerini ifade edebilmeleri gerekir. Demokrasi mücadelesi de işte burada başlar: İfade özgürlüğünün önündeki bütün engeller kaldırılmadıkça, demokrasi bir efsaneden ibaret kalacaktır. ( Önsöz: 17.Yüzyıldan Günümüze Bir İfade Özgürlüğü Çağrısı-Reyda Ergün)
Sayfa 38 - Dost Kitabevi
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.