Öncelikle kitabı, hayatı anlamlandırmaya çalışan, hayata karşı doğru, sorulması gerek soruları soran bütün herkese tavsiye ediyorum. Zaten kitap kısa öz ve akıcı bir dille yazılmış. Sıkılmadan zevkle okunabilecek bir hikaye.
Konu İvan İlyiç'in ölümü değil aslında. Ana tema"insanın ölümü". Hikayeyi, kahramanın yerine kendimi ve vefat eden babamı koyarak okudum. Okuyacaklara da tavsiyem bu. Çünkü hayat macerası her ne kadar değişik formlarda olsa da benzer içeriklerle karşılaşmaktayız. Sonucunda da aynı sonla karşılaşacağız: Yalnız geldiğimiz bu dünyadan yalnız bir şekilde gideceğiz. Yokluktan tekrar yokluğa gitme.
Fakirlik içinde yaşamış, lüks nedir bilmeyen, sadece temel ihtiyaçlarını karşılayabilmiş, en son asgari ücretten daha düşük ücretle çalıştığı yerden maaşını bile tam olarak alamamış gariban babam, pankreas kanserinden İlyiç gibi günlerce acılar içinde inleyerek kucağımda son nefesini verdi. Son günleri aynı Tolstoy'un İlyiç özelinde tanımladığı gibiydi. Benzer; asabi, acılı, huzursuz, mutsuz, ölümün yakınlaştığının farkındalığıyla korkulu, endişeli, bir şey yapamadığımızdan dolayı bize/herkese öfkeli. Çok acı çekti. Hepimizin çekeceği gibi. Bu kadar acıya ne gerek vardı. Yazık insanoğlunun düştüğü bu duruma. Sen git sonsuz isteklerin ihtiyaçların peşinde koş, stres kavga dövüş, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşa, bir anda küt diye git.
Hayat macerası bir gün hepimiz için sona erecek. Üzgünüm ama tek gerçek bu.