Değişmez bir hedefi olmayan, tutarlı hareket etmeyen ve bir türlü tatmin
olmayan birçok kişi kararsızlığından ötürü her daim yeni planların içine gömülür; kimileri rotalarını belirlemelerini sağlayacak hiçbir ilkeyle tatmin olmaz; kader onları aylaklık edip esnerken ele geçirir, öyle ki şairlerin en büyüğünün kehanet gibi beyanındaki şu sözünün gerçeği yansıttığından hiç şüphem yok: "Yaşadığımız, yaşamın kısa bir bölümüdür."
..kısa yaşam bulmayız, onu biz kısaltırız, ondan yoksun değiliz, onu tüketiyoruz. Nasıl krallara layık büyük bir malvarlığı kötü bir sahibin eline geçince bir anda dağılır da mütevazı bir malvarlığı iyi birine emanet edilince o kişinin dikkatli idaresiyle artarsa, yaşamımız da kendini iyi düzenleyen biri için oldukça uzundur.
Yaşam yeterince uzun ve tamamı iyi düzenlenirse, en büyük işlerin başarılmasına fazlasıyla yetecek kadar bahşedilmiştir, buna karşılık yaşam herhangi bir iyi şeye adanmadığında, lüks ve umursamazlık yüzünden tükenir ve kaçınılmaz sonun baskısıyla, bizden uzaklaştığını anlamadığımız yaşamın çoktan geçip gittiğini kavrarız.
Ben zorluklara, ne kadar büyük olurlarsa olsun, bedenimi cesaretle güçlü
kılarak katlanacağım. Ben zenginliği, ona sahip olayım ya da olmayayım, aynı şekilde küçümseyeceğim, zenginlik başka bir yerdeyse üzülmeyeceğim, yanımda parıldarsa şımarmayacağım. Ben talihe, onun gelmesine ya da gitmesine
aldırış etmeyeceğim. Ben tüm toprakları bana aitmiş, kendi topraklarımı da herkese aitmiş gibi göreceğim. Ben diğer insanlar için doğduğumu bilecek ve bu nedenle nesnelerin doğasına şükran duyarak yaşayacağım
..zira iyi şeyler yerine kötü şeyleri tercih eden biri için başarıya ulaşmak tehlikelidir. Nasıl vahşi hayvanları güçlükle, tehlikeye katlanarak avlarsak ve yakaladıklarımızı da kaygıyla elimizde tutarsak -zira genelde sahiplerini yaralarlar- büyük hazların durumu da öyledir, büyük bir felakete dönüşür ve yakalanan yakalayan olur.
Hazzın iyi şeylerde olduğu gibi kötü şeylerde de bulunduğu ve ahlaklı insanlar onurlu davranışlarından ne kadar zevk alıyorsa, rezil insanların da kendi ahlaksızlıklarından en az o kadar zevk alması hakkında daha ne denebilir?
İnsan, bir kâinat numunesidir. Nasıl ki kâinat anasır-ı erbaadan (dört unsur: hava, su, toprak, ateş) yaratılmıştır, insan da işte buna benzer olarak ahlât-ı erbaadan (dört hılt: dem, balgam, safra, sevda) oluşmuştur.