İnsan, bir kâinat numunesidir. Nasıl ki kâinat anasır-ı erbaadan (dört unsur: hava, su, toprak, ateş) yaratılmıştır, insan da işte buna benzer olarak ahlât-ı erbaadan (dört hılt: dem, balgam, safra, sevda) oluşmuştur.
Hava, nispeten hafiftir, ateşe göre daha ağırdır ve suyu kapsar. Diğer elementlerle etkileşerek, onlara gözeneklilik, genişlik ve hafiflik kazandırır. Canlılardaysa, yumuşaklık ve hafiflik sağlar. Doğası sıcak ve nemlidir.
Ateş, gökyüzündeki ilk sütundur hatta her şeyin üstündedir. Güneş, ateşin en muhteşem simgesidir. Normalde de, ateş fiziksel açıdan üstte durur, aşağıda kalamaz. Ateş ne kadar aşağıya inerse o kadar çok ısısı artar. Isı doğal olarak yukarıya doğru yükselir. Bu yüzden ateşin en değeri olan enerji de (hem maddi enerji hem de manevi enerji) yukarıya doğru yükselir. Manevi enerji, hem yükselir hem de yükseltir. İnsanoğlu maneviyatta ne kadar çok erişirse, o kadar çok maddi bağımlılıklardan uzaklaşıp daha mutlu yaşayabilir.
Eski tıp açısından, evren, soğukluk ve sıcaklığın iki en büyük unsurunun sonucudur. Yani sıcaklık ve soğukluk birleştirilmiş ve dört temel unsur (ateş, hava, su ve toprak) doğmuştur.
Geleneksel tıbbın önemli konularından birisi, mizaçtır. Kökenleri Aristo felsefesi ile ortaya atılan 4 Mizaç Teorisi Hipokrat tarafından insan bedenine uygulanarak Humoral Patoloji Bilimini doğurmuştur.
Vaktiyle zirvelere âşık olan, sonra da hayal kırıklığına uğrayan bizler, sonunda düşüşümüze canı yürekten bağlanırız; tuhaf bir infazın aletleri olarak, koyu karanlıkların sınırına, geceye bağlı alınyazımızın hudutlarına dokunma yanılsamasıyla büyülenerek, düşüşümüzü tamamlamak için acele ederiz.
..mevcut durumda başına gelen şeylerden memnun olan, kendi koşullarına
uyum sağlayan ve yine koşullarının yarattığı her durumda aklın rehberlik ettiği insan mutludur.