Saatime baktım, öğlen olmak üzereydi. Üstümü giyinip, okula gittim. Kantinde hakan’ı gördüm, yazıyı sordu, kendimden emin bir şekilde çıkarıp verdim. şöyle üstünkörü bir okudu, suratı asıldı, beğenmemişti. “umut sen bizle daşşak mı geçiyorsun allah aşkına?” diye sordu. “ne münasebet!” diye karşılık verdim. sinirlendi, “bu ne oğlum” diye söze başlayıp, elindeki kâğıdı yüksek sesle
“kale: didem, sağbek: didem, solbek: didem, ileri üçlü: didem, didem, didem...” diye okuyup,
“te-heeeeeeeeeeyyy! lan oğlum biz de seni adam belleyip takım karmasını çıkarmayı sana emanet ettik. ne oğlum bu?” sözleriyle devam etti. “abi” dedim, “seviyorum.”