Arapça konuşan eski Osmanlı vilayetleri yeni isimler ve sınırlarla üç yeni devlete bölündü. Bunlardan ikisi Irak ve Filistin İngiliz Mandası altındaydı üçüncüsü Suriye adı altında Fransızlara verildi.
Don Kişot, şark mutasavvıflarına ne kadar benzer.İnsanlığın bu en büyük,en derin idealist “tip”’i kasabada bir köylü kızına,yıllarca bağlanmadı mı? Pna her rastgeldiği yerde en kibar hanımlara yapılan muameleyi yapmadı mı?
Sanşo, efendisinin bu yanlış görünüşüne hiçbir anlam veremiyordu.”Prenses, şato hanımı dediğiniz bu mu? Yok canım. Bu pis kokan, elleri nasırlı, alelade bir köylü karısıdır diyordu.
DON Kişot, buna rağmen, yerlere kadar eğilip Dulcine’nin elini öpüyordu. Ve şansoya dönüp, “Oh ne güsel kokuyor. Ne ilahi varlık!” diyordu.
Bu şeytan hepimizde vardır.Bizim sanatkar tarafımız onun çocuğudur. Bizi gündelik hayatın dışına çıkaran, bize insanlığımızı, makine olmadığımızı idrak ettiren odur.
Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?
Her gün, sonunda bir an gelecek ve biriyle tanışacağım diye düş kuruyorum.Ah,bir bilseniz böyle kaç kez aşık oldum!...
-İyi ama nasıl olur? Hem kime?...
-Hiç kimseye,bir ideale,uykumda beliren bir düşe.