Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Betül

Arthur Koestler Balfour Bildirisi ile başarılan operasyonu şu sözlerle mükemmel bir şekilde tarif etmiştir: "Bir ulus ikinci bir ulusa, üçüncü bir ulusun toprağını vaad etti..."
Reklam
Siyaset siyonizmin kesinlikle formüle bağlandığı çağ olan Thédore Herzl'in "Yahudi Devleti" (1986) isimli kitabının yayınlanışından bu yana, bir Filistin halkının varlığı, bütünü ile inkar edilmektedir. Bu varlık ne Herzl'in kitabında ne de dünya siyonist hareketinin kurucu assemblelerinde söz konusu olmamıştır. Filistin halkının mevcut olmayışı inancı siyonizmin temel dayanaklarından biridir. Bu inanç daha sonra işlenen bütün cinayetlerin tek kaynağıdır. Madam Golda Meir 15 Haziran 1969 tarihinde Sunday Times gazetesinde şunları söylemiştir: "Filistinliler yoktur. Yani Filistin'de kendilerini Filistinli sayan ve bizim gelerek onları kapı dışarı atıp ülkelerini ellerinden alacağımız bir Filistin halkı yoktur..." Bu insanlar yok ama direniyorlar... Garip bir iş... Bu "var-yok" arası kişiler direnmeye devam ederlerse ya kovulacaklar yahut da kılıçtan geçirilecekler... Aynen Amerika'da Kızılderililerin başına geldiği gibi...
Çok mutlu bir olaydır ki, İsrail çocuklarının ideolojik şartlanmaları, okullar, görevli hahamları ile askerler ve resmi propagandanın elindeki halk yığınlarına rağmen İsrail'de Martin Buber'in temsil ettiği gelenek bütünü ile sönmemiştir. Örneğin Lübnan saldırısı ve soykırımı sırasında Tel-Aviv Üniversitesi hocalarından Benjamin Cohen, 8 Haziran 1982 günü P. Vidal-Naquet'e yazdığı mektupta şöyle feryat etmektedir: "Küçük el radyosundan Lübnan'daki 'hedeflerimize varmak üzere olduğumuzu' duyduğum sırada bu mektubu size yazıyorum... Galilée'de oturanlara 'barış' götürüyormuşsunuz. Göbelsvâri bu yalanlar beni deli ediyor... Çok açık ki bu vahşi Savaş bundan öncekilerden çok daha barbarcadır... Bu savaşın ne Londra suikastiyle ne de Galilée'nin güvenliği ile hiç ilgisi yoktur... Yahudiler, İbrahim'in çocukları... Bunca felaketlerin kurbanı olan Yahudilerin ta kendileri, bu derecede canavar olabilirler mi? İşte görülüyor ki siyonizmin en büyük başarısı Yahudileri "Yahudilikten çıkarma" olmuş... Kıymetli dostlar, Begin ve Sharon'un ikili hedeflerini varmamaları için elinizden ne geliyorsa yapın... Bunlar Filistinlilerin vücudunu ortadan kaldırırken İsraillilerin de insani duygularını tamamıyla yeryüzünden silmeyi planlıyorlar."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Siyasi siyonizmin derin köklerini açığa çıkaran Martin Buber, bu görüşün Yahudilikten değil fakat günümüzde devlet fikrini din gibi putperestliğe kadar götüren 19. yüzyıl Avrupa nasyonalizminden çıktığını belirtmekte İsrail devleti hakkında şunları ileri sürmektedir: "Yahudi dini kökünden koparılmıştır. Bu hareket 19.yüzyılda doğmuş Yahudi milliyetçiliği ile, arazları ortaya çıkan hastalığın esasıdır. Toprak istemenin bu yeni şekli ve onun arkasında yatan her şey, bütün modern Yahudi milliyetçiliğini maskeler biçiminde Batı modern nasyonalizminden almıştır... Bütün bunların içinde İsrail'i seçmenin ne değeri var? Seçim bir üstünlük duygusu değil fakat geleceğe dönük bir yatırımdır. Bu duygunun diğerleri ile ilgisi yok... Ancak o bir inançtır, peygamberlerin durmaksızın ileri sürdükleri bir görevin yerine getirilmesidir. Eğer siz Tanrıya bağlı olarak yaşamak yerine seçilmiş olmayı tercih edecek olursanız bu bir ihanettir." Daha sonra siyonizmin bu "Milliyetçilik Krizini" söz konusu eden Martin Buber, bu davranışı Yahudi maneviyatının bir sapması olarak nitelemekte ve konuyu şöyle bağlamaktadır: "Yahudi milliyetçiliğini, bir halkı putlaştırma tehlikesinden kurtarmak istiyorduk, başarılı olamadık..."
Kutsal kitaptan yer alan İsrail devleti adına hareket eden bugünkü İsrail devleti Ken'an ilinde oturanları yok eden eski devletin hareketlerini tekrarlamaktadır. Günümüzde Ken'anlılar yok Araplar vardır. Vaktiyle Ken'anlılarla savaşan İsrail devleti bugün Araplarla boğuşmakta veya bu toprağı daha sonra ele geçirenlerle ölüm kalım mücadelesi vermektedir. Kitap şunları söylüyor: "Burada oturan halkların şehirlerini Allah'ın sana miras olarak verdi... Buralarda hiçbir canlı bırakmayacaksın... Hititleri, Amoritleri, Ken'anlıları, Perezitleri, Hivitleri ve Jebuzitleri hareketsiz bırakacaksın... Allah'ın sana bunu emrediyor." Dahası var: "Şimdi git Amelek'i vur... Her şeylerini ellerinden al. Geriye hiçbir şey bırakma... Her yere ölüm saç... Erkekleri ve kadınları, çocukları ve süt çocuklarını, öküzleri ve koyunları, develeri ve eşekleri öldür." Soykırımların "kitaba" dayalı olarak böylesine yasallaştırılması, İsrail devletinin saldırılarını ve sınırlarını genişletmek için giriştiği kanlı cinayetleri doğrulama gayreti sonucunda, herkes bugünkü siyonist İsrail devletinin, Kitab-ı Mukaddes'te yer alan devletin devamı ve kanuni mirasçısı olduğuna inanmış ve bu fikir dünyaya yayılmış olan diğer Yahudilere kolaylıkla kabul ettirilmiştir. Buna inanan Hristiyanlar da vardır.
Reklam
Yahudilerin kendi bireyselliklerinin üzerine böyle kapanışları yeni bir olay değildir. Yüzyıllar boyu denenmiş en ileri "dışa açılma" hamleleri her defasında katı hahamlar ve "Bütün hareket gücünü kaybetmiş bir talmutçuluk" tarafından engellenmiştir. Bernard Lazare bu konuda XII. yüzyılda, bütün zamanların en büyük Yahudi filozofu Meymunid'in gayretlerini misal vermektedir. İnanç ve düşüncenin ahenkli bir yaşam sürdürebileceğini göstermek isteyen Meymunid "Kaybolmuşların Rehberi" isimli muazzam eseri o sırada Talmudist ve Dominikenler tarafından şiddetli saldırılara uğramıştı. 1232'de Montpellier hahamı Salomon bu kitabı okuyanları kafirlikle suçluyor ve yöneticilerden eserin nerede görülürse derhal yakılmasını emreden bir karar elde ediyordu. Talmutçular Yahudilerin sadece din kurallarını öğrenmelerini istiyorlardı. Asrın sonunda Alman haham Asher ben Yehiel'in zoru ile Barselona'da, Ben Adret'in başkanlığında, otuz hahamın bir araya gelmesi ile toplanan sinod meclisi, yirmi beş yıl öncesine kadar Kitab-ı Mukaddes ve Talmud'dan başka kitapları okumuş olan herkesi aforoz ediyordu. Bernard Lazare bu akımın neticesini şöyle özetlemektedir: "Amaçlarına ulaşmışlardı. İsrail'i insan topluluklarının dışına çıkardılar."
Sevgi olmadan kelimenin tam anlamıyla çocuklar büyüyemez. Laura anoreksik değildi, yalnızca gerekli fiziksel şefkatten yoksun vücudu "istendiğini", büyümenin güvenilir olduğunu bilmeye ihtiyaç duyuyordu.
Bebekler dokunulmayı, sallanmayı, kucakta tutulmayı otomatik olarak rahatlatıcı ve mutluluk verici bulur. Eğer iyi bir şekilde bakılırlarsa, acıktıklarında veya korktuklarında tutarlı olarak biri gelip onları doyurarak sakinleştirdiğinde hissettikleri rahatlık ve mutluluk insan ilişkileri ile ilişkilendirilir. Dolayısıyla, yukarıda tanımlandığı
Birçok doktor bir tıp probleminin "psikolojik" veya sosyal yanını başlıca "fiziksel" yanına nazaran daha az ilginç ve daha az önemli bulduğu için konunun duygusal boyutu önemsenmemişti.
Aslında, travma mağduru çocuklara uygulanacak en etkili tedavi şu şekilde özetlenebilir: Çocuğun hayatındaki ilişkilerin kalitesini ve sayısını yükseltebilmek için yapılabilecek her şey.
Reklam
Kendilik gelişimi için çocuğun kendi adına seçimler yaparak bu seçimlerin sonucunu yaşaması gerekir. Eğer size tek öğretilen şey kurallara uymanız gerektiği ise, kendinizin ne olduğu ve neyi sevdiğinizi bilebilmenizin pek bir yolu yoktur.
Erken yaşlarda gelişim aşamasındaki bir beyin deneyimlere en açık olduğu dönemdedir. Olumlu veya olumsuz her deneyimden etkilenir. (Bu yüzden çocuklukta konuşmayı, hareket edip yürümeyi ve onlarca diğer şeyi bu kadar çabuk öğreniriz.) Bu kitapta çok daha ayrıntılı bir şekilde göreceğimiz gibi çocuklar erken yaşta deneyimledikleri stres kalıpları dolayısıyla esnek hale gelirler. Sonuç olarak, çocukken travma bizi hızla ve kolayca değiştirir. Etkileri bu konuda eğitimi olmayan kişilerce kolayca görülemese de, travmanın çocuklara ne yapabileceğini bildiğinizde, sonuçları her yerde görmeye başlarsınız.
Hafıza, deneyimi zaman içinde taşıma kapasitesidir.
Onlar kliniğimize "onarılmak" için gönderilmiş, gelişmeleri ertlenmiş, büyük manevi yaraları olan, marjinal sosyal çevrelerden gelen çocuklardı. Kanımca elimizde bulunan araçlarla onları "onaramazdık". Nasıl olur da ayda birkaç saat ve bir reçete değişikliği Tina'nın hayata bakışını ve davranışlarını değiştirebilirdi?
Vallahi ilim öğrenen bu dünyada büyük oynamıştır. O ya çok kazanacak ya çok kaybedecektir. İlmin başı daha sonu da ihlastır.
Sayfa 136Kitabı okudu
1.021 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.